artwork

Felix’in düşündürdükleri…

11 yıl önce

0

Felix Baumgartner bence 2000’li yıllara imzasını attı. Bize tekrar hayal kurmayı hatırlattı. Dünya’da olabilmek için önce ötesini ve sonra Dünya’yı görüp, ona inebilmek lazım.

Belki de Google’a bundan bir yıl evvel Felix yazsaydınız önünüze birçok farklı başlık gelecekti. Şu anda fıkra misali hemen hemen ilk gelen sayfanın tamamı Felix Baumgartner ve onun uzayın başlangıcından yaptığı atlayışla alakalı. Nedir bu olayı bu kadar önemli kılan?

İnsanoğlu meraklı ve aç. Yıllardır kısır döngüde giden olaylardan, savaşlardan, incir kabuğunu doldurmayan ideolojik tartışmalardan yorgun. Şefkate, ümide, heyecana, sevgiye, dokunuşa ihtiyacı var. Hayal kurmayı ilkokul sıralarında bırakan günümüz insanı Felix ile tekrar hayalleri ile tanıştı. Aslında onun dediği gibi “ne kadar ufak olduğunu” bir kez daha tecrübe etti.

Felix marka itibarı ile alakalı olarak doğru sponsorluğun faydalarını da Redbull ve Zenith ile tekrar dünyaya hatırlattı. Markanın aslında içerisinde yüklendiği hikaye ile dokunduğu kitleyi olmak istediği geleceğe nasıl taşıdığını Redbull bize birçok olağan dışı simayla yaptığı gibi Felix ile de yaşattı. Redbull olağanın ötesinde olma halinin ve bu konumun savunculuğunun altını çizdi. Peki Zenith? Felix için tasarladığı özel yapım ürünü ile saat dünyasında bir anda kendine aranan bir itibar edindi. Belki de sıradan reklam ya da PR ile 2-3 yıl alacak bir süreci bir güne indirdi.

Dünya markası nasıl olunur diye soranlara; dünyayı kucaklayan bir hikayenin tetikleyicisi, elçisi olarak demek geliyor içimden. Kendi çöplüğünde misket oynamayarak. Kendi rahatlık çemberinden çıkarak. “Hocam ben satış istemiyorum. Ama pazarlamada yer yokmuş. Ben de master yapmaya karar verdim.” Bu tarz bir temel ya da zihniyet dünya markası çıkartamaz.

THY ve dünya markası olmak

Kanımca Türkiye’den çıkmış bir tane dünya markası adayı var: Türk Hava Yolları. Ancak burada en büyük sorun yaptığı iletişimin, anlattığı hikayenin gerçeğinin çok çok önünde oluşu. THY iletişimini kurgulayanlar dünya görgülerini konuştururken THY ile alakalı diğer faaliyetler geriden geliyor. Ama ödül aldık dendiğinde, soruyorum hangi metriklerde? Siz bir markanın ana paydaşı çalışanlarını, tüm mekanlarını anlattığınız hikaye ile paralel tutmadan dünya markası olamazsınız. Michael Jordan oynadığı basketbolu oynamasaydı ve bizler buna tanık olmasaydık, onun çevresine kurulan iletişim platformu çökerdi.

THY reklamı çok beğenildi diyorlar. Güzel, ancak Ben E. King’in “Stand By Me” şarkısının YouTube klibini izleyin; belki fikrinizi değiştirebilirsiniz. THY Türkiye’yi tanıtmanın dışında dünyaya mal olacak bir misyon yüklendiği zaman dünya markası haline gelecektir. Apple ABD’nin şirketi değil. Hepimizin markası…

Marka değeriniz ne?

Varsayalım şu anda Harvard Üniversitesi’nin Cambridge kampüsünde bir programdayız. Yanınızda Disney, Heinz, GE gibi kurumlarda çalışan yöneticiler var. Tanıştınız ve şirket büyüklüğü, değeri vb. konular konuşuluyor. Size sordular “Marka değeriniz ne?” Acaba hangi Türk markası Interbrand, Millwardbrown, Brandfinance gibi şirketlere ölçüm yaptırmış ve bu metriklerde dünya sırlamasına girmiş? Dolayısıyla bu soruya cevap veremeyeceksiniz. Bu ne demek? Bu Türkiye’de yapılan tüm pazarlama iletişimi faaliyetlerinin boşa olduğunun kanıtı. Yani finans departmanından size “bunlar gereksiz harcama” derlerse, bence doğru derler. Yatırım olabilmesi için ölçümlenip pazar değerinizin bir bileşkesi haline gelip, şerefiye altında kitaplarınıza girebiliyor olması gerek…

Reklam ya da her sene tekrarlanan ve belli bir yüzde ile artırılan pazarlama planları ile marka olunmuyor.

İnsan için var olmak

Virgin şimdi de banka almayı düşünüyormuş. Google ise gözlük, tablet ve insansız araç üzerine gidiyor. Hiç fark etmez çünkü bu gibi markalar aslen insan hayatını renkli ve kolay kılmak için varlar. Yani insan için varlar. Marka hikayelerinin ortasında yani özlerinde çalışanları başta olmak üzere insan var.

Rolling Stones kuruluşunun 50. yılında 4 konser veriyor. Konser davetini bizzat sosyal medyadan yapan grup “tanışmadıklarımız ile tanışmayı ümit ediyoruz” diyor. Yani kibir, ben buyum demek yok. Tevazu ve istek var.

Hiçbir sosyal misyonun markalaşamadığı ülkemizde WWF çırpınıyor. Dönüp dolaşıp bakıyorum destekçileri aynı. Acaba Türkiye ne zaman sosyal misyon projelerini markalaştırıp yurtdışına ihraç eder hale gelecek? “Hocam ben hayvan barınakları işine gireceğim. Ama yurtdışında önce master mı yapsam?” Bu zihniyet ile de Türkiye’de sosyal misyon projeleri doğru ve samimi ellerde olamaz.

Muhteşem Yüzyıl’ı izliyorum. Düşünüyorum. Aslında yüzyıllardır bu ülkede hiçbir şey değişmemiş. Herkes gitmiş Dünya’ya, Ay’a, Mars’a biz durmuşuz bizim mahallede. Bize Dünya’yı, Ay’ı, Mars’ı ve ötesini göstereni de anlayamamışız.

Şimdi Felix tekrar hatırlatmış olsun anlayana.

Semih Yalman

Editor in Youth

semih@campaigntr.com

[arrowlist]

  • Bu yazı Campaign Türkiye’nin Kasım sayısında yayınlanmıştır.

[/arrowlist]