artwork

Cesur bir laboratuvar: BLAB

4 yıl önce

0

Cesur, yaratıcı, muzip ve alçak gönüllü… 2012’den beri ortaya çıkardıkları işlerle, yenilikçi bakış açılarıyla ve tabii ki kazandıkları ödüllerle dikkat çeken Blab’ı ve neler yaptıklarını biraz daha yakından dinledik.

Bu ay sayfalarımızda yarışmalardan, festivallerden ödüllerle dönerek başarılı işlerini tescillemiş, kendilerini Medium sayfalarında en tatlı şekilde anlatsalar da genelde mütevazı duruşlarından ödün vermeyen bir ajans yer alıyor: Blab.

Blab ilk görüştüğümüzde Yeni Rakı, 1V1Y.com, JeansLab ve Weople gibi birbirinden başarılı projeye imza atmış ama internet dünyasında gezindiğimizde haklarında pek de bilgi bulamadığımız bir ajanstı. Henüz hayatımızda koronavirüs yokken, pek çoğumuz pandemi nedir bilmezken bundan sadece birkaç yıl önce Blab’ın kurucuları Öner Şahin, Taylan Yapıcı ve Viktor Kuzu ile tanışıp Blab ile ilgili merak ettiklerimizi sormuştuk. Şimdi ufak bir flashback yapalım ve “siz de kimsiniz” sorumuza verdikleri yanıtı hatırlayalım:

Cesur ve deneysel
Kendilerini, cesaretli ve deneysel reklam laboratuvarı olarak tanımlıyorlar: “Dijital dünyayla birlikte reklamcılık da değişti, izleyicilere ulaşmak zorlaştı. Büyük ajanslar son 3-4 yılda neredeyse birbirinin aynı işler yapıyorlar; ünlü ve cingıl peşindeler. Reklamverenler ajanslarla aynı donanıma sahip artık. Ve dışarıdaki insanın hayatındaki değişiklikten kaynaklanan bir değişim var. Tüm ajanslar değişecek!”

Günümüzde endüstriye bakınca Blab’ın üç kurucusu bu öngörülerinde pek de haksız çıkmadılar diyebiliriz. Blab’ı yaratıcı dünyanın çoğu ajansından ayıran en büyük etmen ajans içinde kurdukları kuluçka sistemi… Üstelik bu sistem ajansın kuruluşundan bugüne kadar devam ediyor. Yeni bir flashback’e daha ne dersiniz? Blab’ı ziyaret ettiğimizde Öner Şahin ajansın bu sistemini şöyle anlatıyor: “Üniversitelerin teknokentleri gibi. Farklı bakış açılarının aynı masada ortaya konması gerekiyor. Herkes çok genç; farklı kafa yapılarından fikirler ortaya konabiliyor. Buradaki yapının esnek olması şart, böyle bir kültür aktarmaya çalışıyoruz.”

Flashback’leri bir kenarda bırakalım ve artık Blab’ın şimdiki zamanında kalalım.

Koronalı günlerde eskisi gibi ajansları ziyaret etmek ya da görüşmek pek mümkün olmasa da elimizin kalem tuttuğunu ve e-posta gibi şahane bir teknolojinin varlığı için şükrederek Blab’ın hikâyesini, baş kahramanlarından dinleyelim:

Viktor Kuzu Blab’ı şöye tanımlıyor:
Blab’da her iş, tecrübesi yüksek bir ekibin ciddi yoğunlaşması ile bir seferde, en etkin şekilde çözülüyor. Model bunun üzerine kurulmuş durumda. Departman yapıları ya da hiyerarşik yapılar yok. Ne yaptığını bilen insanların, egolarını geriye koyup birlikte odaklandığı bir çalışma modeli var. Ekibimizin en bük özelliği ise toplama bir ekip yapısının olmaması; yetiştirdiğimiz çok özel bir ekip var Blab’da. Yıllardır ısrarlı bir şekilde uyguladığımız yaz kampı, çok yetenekli gençlerin en donanımlı şekilde kadroya katılmasını sağlıyor. Şu anda ekibin %50’si yaz kampımızdan gelen gençlerden oluşuyor. İletişim çalışmalarını mecraya çıkabilecek kalitede ajans içinde çözme kapasitesini bize veren çok yönlü, esnek bir ekip yapısı var. Bu ekip hızlı senkronize oluyor, sonuça etkin ve hızlı bir şekilde ulaşıyor.

Blab’da eski öğretilerle yeni gerçekleri birleştirme gücü çok yüksek bir ajans kültürü oluştu. Stratejik olarak doğru, fikir anlamında etkili, uygulama anlamında kusursuz işler çıkarabilmek için reklamcılığın eski doğruları ile yeni doğrularını bir arada kullanmak zorundasınız. O yüzden Blab için diyebilirim ki ne yeni ne de eski nesil bir ajans.”

Blab’ın hiç anlatılmamış hikâyesi ismini verdiği seriyi yazarken aslında endüstrideki amaçlarıyla, duruşlarıyla ve hatta hayalleriyle ilgili ipuçlar veren Taylan Yapıcı’ya ise mâdem hikaye anlatmayı seviyor, biraz daha fazla soru soralım dedik. Önce 2012’de başlayan maceranın nasıl devam ettiğini, Blab’ın hayatında neler değiştiğini sorduk. 2012’de ajans kurarken yaşadıkları heyecana şahit olamasak da Yapıcı da bunca yılın deneyimini hiç edinmemişçesine, heyecanla anlatıyor:
“Biz 2012 yılında BLAB’ı kurduğumuzda, ‘haydi bir reklam ajansı kuralım, çok güzel işler yapalım’ diye değil, bir dert ile kurduk. Derdimiz çok sevdiğimiz reklamcılığın mevcut iş yapış biçimiyle, sistemiyle sürdürebilir olmadığıydı. Ve biz BLAB’ı bir inanç ile kurduk. İyi fikirlere, iyi fikirlerin mecrasız olduğuna, iyi fikirlerin dünyayı değiştirebileceğine inanarak, her zaman yeninin peşinde olmanın bizi ileri götürüceğine inanarak kurduk. Ve biz BLAB’ı her zaman cesur olmaya söz vererek kurduk. Azdan az, çoktan çok gider. Bir işe başlarken kaybedecek çok şeyiniz olmadığı için cesur olmak kolaydır. 8 yılda çok güzel, çok etkili işler yaptık. Yaptığımız her işten gurur duyuyorum ancak dönüp 8 senemize baktığımızda en çok gurur duyduğum şey ilk günkü, azkenki cesaretimizi hala kaybetmemiş olmamız. Hâlâ yeninin peşinde olacak cesaretimiz var. Hâlâ doğru bildiklerimiz uğruna savaşacak cesaretimiz var. Hâlâ vasatın rehavetine kapılmadan vasatı aşacak gücümüz var.”

O olmazsa, bu kesin olur
Belki meraklısı şimdiye çoktan okumuştur. Blab’ın Hiç Anlatılmamış Hikayesi’nde “Bir daha asla masaya böyle iki fikir koymayacağıma, iş satılsın da hangi iş olursa olsun anlayışına kalan ömrüm boyunca karşı duracağıma yemin ettim” diye bir cümle kuruyor, biz de bu yemini yeniden hatırlatarak soruyoruz: “O yemini ettiğim günü de dün gibi hatırlıyorum. Bağlamı önemli. Benim orada demek istediğim, vasat olmayan, yırtıcı bir fikrin yanına, fikrin yırtıcılığından çekinip (yine cesarete geldik) vasat bir iş koyarak eli güçlendirmek. Yani o olmazsa bu kesin olur demek. Buna kurulduğumuz günden beri karşıyız. Buna benim kadar, hatta benden daha çok inanan ortaklara ve ekibe sahip olduğumdan içeride bunun tartışması hiçbir zaman olmadı.

Biz bütün sunumlara (konkurlar dahil) tek fikirle gidiyoruz. Müşterilerimiz de bu duruşumuza saygı duyuyor. Reklam metni gibi yazarsam: Tek bir fikirle gidiyoruz ama uzun dönem çalıştığımız ve bundan rahatsız olan tek bir müşterimiz yok.”

İyi bir simyacı olmak…
Son yıllarda fikrin, yaratıcılığın başkenti olan endüstride teknolojinin hakimiyetini görmezden gelemeyiz. Yaratıcılık ve teknoloji sözcüklerini kimisi pek yan yana getirmek istemese de kimisi de ortaya çıkardığı işlerle muhteşem bir ikili olduklarını kanıtlıyorlar. Peki ya siz nasıl yorumluyorsunuz yaratıcılığı ve teknolojiyi diye soruyoruz:
“Yaratıcılık sıcaktır, teknoloji soğuk. Bu ikisini bağlamaya ve daha sıcak bir şey elde etmeye çalışmak ise simyacılık… Simyacılık yapıyorsan elinde sihirli bir madde olmalı. O sihirli madde de içgörüdür.
Arçelik için yaptığımız “Aşkımızın Telvesi” işi vardı, kısa film… O filmin altına, sonradan Adana Arçelik bayisi olduğunu öğrendiğimiz bir abimiz şöyle bir yorum bırakmıştı:

Duyguyu yakalayınca reklam güzel oluyor.’

Bence yaptığımız iş daha güzel özetlenemezdi. Biz duygu yakalamaya çalışıyoruz ve ancak yakalamayı başarırsak işimiz güzel oluyor. İşte içgörü dediğimiz şey duygu tetikleyicisidir.

Teknolojiyle, özellikle veri teknolojileriyle doğru içgörüyü tespit edebilirsin; içgörünün sağlamasını yapabilirsin; değişik kitleler için içgörü nüansları bulabilirsin. İşte o zaman iyi bir simyacı olabilirsin.”

Yüzümüz hep tüketiciye dönük
Bu sayımızı koronavirüs etkisinde hazırlarken bolca pandemiden, salgından bahsettik. Dünyadan ve Türkiye’den uzman isimler yaşadığımız bu salgınla beraber nelerin değişeceğini anlattı. Peki Blab nasıl yorumluyor tüketicinin değişecek (hatta değişmekte olan) beklentilerini, içeriğe yaklaşımını? Yeni nesil çocukların markalara mesafeli duruşunu vurgulayan Yapıcı şunları söylüyor:
“Eskiyle yeni arasındaki en büyük ve bizim işimizi etkileyen en bariz fark; tüketicilerin artık en az bizim kadar yeniye hakim olması. BLAB’ı kurarken, Öner, “yüzümüzü markalara değil tüketicilere dönmeliyiz” demişti. O günden bu güne, 8 yıldır biz bunu yapıyoruz. Deeper’ı kurmak da bu vizyonun çıktısı. Yüzümüz hep tüketiciye dönük. Markalar kendi dertleriyle ilgilenip bunu kaçırıyor olabilir. Ajansların markaların gündelik ya da takvimsel dertlerinde kaybolmak gibi bir lüksü yok. Kodak’ın ajansı eğer tüketicilerdeki değişimi görmüşse -ki günümüzde görebilirdi- müşterisinin karşısına çıkıp size aşırı iyi bir televizyon için reklam fikri getirdik değil de, “hanımlar beyler, siz ne yapıyorsunuz? Hâlâ brief veriyorsunuz bize. Bakın bambaşka şeyler oluyor, ne olduğunu anlamadan bitiveririz uyanık olalım” demeliydi.

Nicedir tüketicilerdeki içerik tüketim değişimini görüyoruz. Bu kriz bu değişimi hızlandırdı ve ölçeklendirdi. Piramidin üstünden zemine yayılım hızı arttı. Tüm veriler bize artık televizyon kanallarının eskisi kadar izlenmediğini söylüyor. Kuşak reklamcılığı bitiyor. Geleneksel medya ajanslarının çok vakti kalmadı. Onlar gidince reklam ajansları da dökülecek bir bir. Hazırlıksız markalar iyice performans pazarlamasına dönecek bu sefer. Yeni nesil çocuklar zaten markalara mesafeli. Bu sefer de marka değerleri, imaj skorları düşmeye başlayacak.

Bu öngörü doğrultusunda biz de ajansımızı hazırlıyoruz. Markaların bir davası olması gerektiğini savunuyoruz. Bir dile, bir tavra sahip olmaları gerektiğini söylüyoruz. Yaptığımız her işte bir duygu yakalamaya çalışıyoruz.”

Peki ya hayaller?
“Bir hayal değil ama bir planlamamız var. Bir önceki soruda bahsettiğim öngörülerimiz ışığında mevcut yeteneklerimizi kullanarak ve bu yeteneklerimizi geliştirme planlaması yaparak ajansımızı geleceğe hazırlıyoruz.
Game Of Thrones’un final bölümünde Tyrion, muhteşem tiradında şöyle buyurur:

İnsanları ne birleştirir? Ordular? Altın? Bayraklar? Hayır. Hikâyeler. Dünyada iyi bir hikâyeden daha güçlü bir şey yoktur. Hiçbir şey onu durduramaz. Hiçbir düşman onu yenemez.’

Başına oturup iyi hikâyeler dinlediğimiz ateş değişir. Değişir radyo olur, televizyon olur, cep telefonu olur. Ama içimizdeki hikâye ateşi asla sönmez.
İşte iki ay önce hayata geçirdiğimiz SHORT böyle bir yapı. Bir inisiyatif. Markalara iyi anlatılmış hikayelerle markalı içerikler sunan bir inisiyatif. Ezberlerimizden arınmak, düşünme şeklimizi değiştirmek için var.”

Senay Girit, Yaratıcı Ekip Lideri

Her gün büyük bir heyecan
Hayattaki tek şansımı bu mail’de kullanmış olabilirim.
İlk mail’im, ilk iş görüşmem, ilk ajansım,
tek ajansım hatta sanırım son ajansım.
Bir gün uyansam, “aklıma çok güzel bir fikir geldi. Bütün müşterileri gönderiyoruz. Çok iyi fikirlerim var” diye cümleye başlasam, dinlemeye devam ederler. Hatta beğenirlerse satın bile alabilirler. Buna cesareti olan bir yerde yarın
ne yapacağımızı çok merak ediyorum.
Sonuç: Her gün büyük bir heyecanla
çalıştığımız yerdir BLAB.
(Çok özledim!)

Şok! Şok! Şok! İşte, o mail!

 

Ezgi Deniz,
Yaratıcı Ekip Lideri

Bu, hiç Blab değil
Saçmalamanın çok güzel bir şey olduğunu ve saçmalayarak çok iyi fikirler bulunabildiğini ve iyi fikrin her şeyi dövdüğünü ve iyi fikirle kazanılan kavgaların insana süper hissettirdiğini bana öğreten, ne kadar çok sevdiğimi fark edince “vay ya gerçekten de ne kadar çok seviyorum” diye şaşırdığım canım ajansım. 5.5 yıl önce “ben onlar gibi fikir bulamam” diye içime ağlaya ağlaya geldiğim yerde, bugün bana anlatılan fikirlere “bu, hiç BLAB değil” falan diyorum. Bence inanılmaz. <3

Şebnem Yaldızlı, Müşteri İlişkileri Direktörü

Sektörde 10, blab’da 4 bİtİyor..
BLAB’da çalışmadan bu işi yapmaya devam etseydim gözüm açık giderdim. Viktor Kuzu’yu aşırı darlamalarım sayesinde kendimi zorla işe aldırdım. İş görüşmemizde odada bitkilere dokunup “ben buraya aitim, ben buraya aitim” dediğim için beni 1,5 sene aramadığını düşünüyorum.
O, farklı anlatıyor…
Vasata inat kurulmuş bir yer BLAB.
Çantamda anahtarını taşıdığım yer BLAB.
İyi fikri iki pamuk arasına koyan yer BLAB.
Her sunum öncesi kalbimle karnım arasındaki
bölgeyi sızlatan yer BLAB.
Özlemden fotoğrafını açıp açıp
baktığım yer BLAB.
Bana şiir yazdıran yer BLAB.
Teşekkürler.

Korona günlerinde reklam ajansları için yeni bir challenge: Çalışanların sağlığını ve sosyal mesafeyi koruyarak kampanya oluşturmak. İşte, Blab kampanyaları…

Blab için ne dediler? Blab’ı beraber çalıştığı markalardan dinleyelim…

Peki ya Deeper? Blab ile aynı çatıyı paylaşan Deeper neler yapıyor?


Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye 98. sayısında yayımlanmıştır.

Senin için
Tümünü göster
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu: “Türkiye bölgesel bir üs…

T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Türkiye’nin sunduğu yatırım fırsatlarını küresel iş...