artwork

“Bu müessesenin çok hayranı olduğum söylenemez”

4 yıl önce

0

Freelance. Yazılı olarak ilk defa 1820’de Sir Walter Scott tarafından yazılan “Ivanhoe” romanında karşımıza çıkan bu tanım, ilk versiyonunda bitişik yazılmıyor. “Free Lance” yani serbest/bağımsız mızrak -böyle yazınca da gezen tavuk gibi oldu. Kim daha çok para verirse onun için savaşan, bildiğiniz paralı asker. Anlayacağınız itiş, kakış ve savaş hali freelancer’lığın özünde var.
Masanın her iki tarafında da oturmuş birisi olarak benim bu müessesenin çok hayranı olduğum söylenemez. İroniktir ama hem freelancer olarak hem de freelancer ile çalışan taraf olarak aynı başlık özelinde yaşadıklarım beni bu anlayıştan soğuttu.
Saygı yoktu. Ne yapılan işe, ne emeğe, ne talebe. Tabii ki arada istisnalar her zaman olur ama genel çerçeve buydu. Almanya’ya taşındığımda ‘daha farklı olur belki’ dedim, ki farklılıklar olmadı değil, ama özünde sıkıntılar aynı. Ve konusunda çok uzman bir illüstratör ya da sanatçı veyahut daha önce pek çok kereler çalıştığım ve birbirimizi iyi anladığımız birisi olmadığı sürece, “İyi ki bu işi bir freelancer ile yapmışım” dediğim gerçekten çok çok az olmuştur. Diğer yandan son dönemde her yerde mesai saati kavramı sorgulanıyor. Haftanın 5 günü bir çatı altında toplanıp 09-18 arası orada durmanın ne kadar efektif olduğu tartışılıyor. Almanya’da örneğin 09-18 kuralı yerine 8 saat kuralını uygulamaya alan pek çok kurum var. Yani “İstersen 10’da gel, istersen sabah 06’da, ben 8 saate bakarım” diyor. Her geçen gün mesai saatlerini değiştirmeye çalışan şirketlerin haberlerini duyuyoruz. Bunlar genellikle start-up tarzı yapılar olmakla beraber bildiğiniz üzere gecen ay bombayı düşüren haftanın 4 günü çalışma denemesi yapan ve bunun karşılığında %40 performans artışı alan Microsoft Japonya oldu.

Hepimiz standart mesai kavramında kimsenin haftanın 5 günü, günde 8 saati tam zamanlı çalışarak geçirmediğini biliyoruz. Buradaki ironi ise; bu kuralın da aslında yine 1800’lerde (fakat ne bereketli yılmış) insanlık dışı çalışma saatlerine bir tepki olarak çıkmış olması.
Görülebileceği üzere mesai meselesi ve buna alternatif arayışının geçmişi kâğıt üstünde en azından 200 yıl geriye uzanıyor ve net bir çözüm halen bulunmuş değil. Şimdiye dek. “Şimdi” diye bu konuyu işaretleme sebebim, tarihte hiç olmadığımız kadar ulaşılabilir ve her yerden çalışabilir, üretebilir bir halde olmamız. Tabi ki pek çok iş kolu halen bir yere bağlı olmak durumunda ama özellikle işini yapması için bir bilgisayar yeterli olan herkes için her yer bir ofis potansiyelinde. Ve bu durumun sonunda da “Future of Work” diye yepyeni bir konu başlığı ortaya çıkıyor.
Bu bana göre yanlış tanımlanan bir kavram. İnsanlar bunu genel olarak “herkes bir gün freelancer olacak!” gibi algılıyor olsa da, ben bunun freelancer kavramını kurumsal dünyanın artıları ile birleştiği yeni bir düzen olarak görüyorum. Çünkü freelancer’lık ancak sağlam bir iş yönetim bilgisi, sağlam sorumluluk duygusu ve ciddi bir saygı ile yapılırsa verim alınabilecek bir müessese. Burada kast ettiğim sadece freelancer olarak çalışanlar için değil aynı zamanda freelancer’lar ile çalışacak olanlar için de geçerli. Ancak karşılıklı olarak bu beklentilerin çok gerçekçi olmadığının bilincinde olan pek çok akıllı kurum dışarıdan freelancer’lar ile çalışmak yerine kendi içlerinde freelancer mantığını taşıyan çalışanlar ve bu kavramın getirdiği artıları barındıran çalışma ortamları oluşturma yolunu seçiyor.
Malumunuz tüm dünyada yükselen trend; ortak çalışma alanları. Ama sanmayın ki bunun sebebi freelancer’lar ve onların bir çalışma alanına ihtiyaç duymaları. Öyle gibi paketlense de aslında bu mekanlar baya kocaman kocaman şirketlerin ofis olarak bu mekanları kiralaması ile ilerliyor. Personelini buraya yerleştiren şirket, personeline freelancer gibi bir ortam yaratıyor.
Her iki dünyanın en iyi taraflarını alıp, negatif taraflarını olabildiğince az tutarak “çalışmak istenilen yerler” haline gelmeye çalışıyorlar. Çünkü yetenekli yeni jenerasyonun paradan ziyade rahat bir çalışma ortamı aradığının farkındalar ve onlara gelişen teknolojik kolaylıkların da sayesinde bu ortamı sunarak yetenek havuzlarını genişletiyorlar.

Olcayto Cengiz
Dijital Entegrasyon ve Deneyim Yöneticisi

Bu yazı, Campaign Türkiye 93. sayısında yayınlanmıştır.