artwork

Boş sayfa sendromu

9 yıl önce

0

Campaign Mayıs sayısının kapak konusu seçildiği zaman insanların sürdürülebilirlik üzerine korkuları hakkında kendimi sorguladım. Akıllı telefonlarımızın şarjı bittiği için son trend topic’leri kaçırma korkumuzun akıllı telefonlarımızın çalışmasını sağlayan enerji kaynaklarının sebep olduğu etkilerden daha büyük bir endişe kaynağı olması hakkında düşünmeye başladım; akıllı telefonların üretiminin ve imhasının sonuçları hakkında – öyle görünüyor ki – hiç endişelenmiyoruz. Ama daha sonra 6 ay boyunca devam eden Milano’da düzenlenen Universal Exhibition aklıma geldi. Mayıs ayında başlayan Expo Milano 2015’in teması “Feeding the Planet, Energy for Life” (Gezegeni Beslemek, Hayat İçin Enerji). 20 milyondan fazla ziyaretçinin gelmesi bekleniyor; popülasyon artışı, daha iyi tüketim ve enerji kıtlığı konularının potansiyel çözümleriyle yüzleşmek ve sürdürülebilir geliştirme konusunda farkındalığı artırmak için güzel bir fırsat. Daha sonra korku bizi harekete geçirir ve inovasyonu besler mi diye merak ettim.

Korkudan inovasyona

Korkumuz bugünlerde erişebildiğimiz web haberleri, TV haberleri, bloglar gibi çok sayıda medya kaynağından aldığımız bilgilerle besleniyor. “Daha iyi tüketim” odağı her geçen gün daha da fazla artıyor. İnsanların daha iyi tüketmeye yönelik ilgilerinin arttığını, kendilerini yazar yapıp sağlıklı hayatın sırlarını – görünüşe göre sadece para ve photoshop değil – kitaplarda ve bloglarda paylaşan ünlülerin sayısındaki artışla da ölçebilirsiniz. Yapılan lobilerin dışında belgeseller ve medya da insanların tüketimini etkiliyor. Markalar sürekli olarak bu kaygılara seslenen ürünler yaratıyor ve tüketicilere kozmetik ürün etiketlerinde “paraben içermez” veya “sülfat içermez” gibi iletişim araçları kullanarak güven vermeye çalışıyor.

 

Yanlış odaktan korkmak

Ancak, televizyonlar izleyiciler üzerinde en büyük etki potansiyeline sahip konularda haberler yayınlıyorlar; en iyi birleşim ise trajedi/tehlike/enderlik. Bu yüzden, 12 Nisan’da Fransa’da, Siabatou Sanneha isimli Gambiyalı bir kadının Paris maratonunda Afrika’daki temiz su bulma sıkıntısına dikkat çekmek için kafasında plastik bidonda su taşımasından daha çok, yasaklanmış bir bölge olan Réunion Adası’nda 13 yaşında bir çocuğun köpekbalığı saldırısına uğradığı haberini duyduk. Çünkü, her yıl 840.000’den fazla insan suyla alaka hastalıklardan ölüyor, WHO ve UNICEF JMP’ye göre 750 milyon insan temiz suya ulaşma sıkıntısı yaşıyor; yani Réunion’da olan bir köpekbalığı saldırısı karşısında haber olabilecek bir değere sahip değil. Köpekbalığı saldırıları daha ender – RFI’ya göre 4 yılda Réunion bölgesinde 7’si ölümcül 16 saldırı oldu ve bu yüzden bir saldırı olunca su kıtlığı gibi sıradan bir olay yerine köpekbalığı saldırısını konuşmak daha ilginç bulundu. NGO Water tarafından Afrika’daki temiz suya erişim zorluklarından bahsetmek ve yardım istemek için gönderilen bir Afrikalı kadın niye TV haberlerinin ilgisini çeksin ki? Düşünebiliyor musunuz, Uluslararası Köpekbalığı Saldırıları Dosyası’na göre 1580-2014 arasında onaylanan 2.777 köpekbalığı saldırısı olmuş, yılda yaklaşık 6 saldırı. Evet, tabii ki de köpekbalıklarından korkmamız gerekiyor! Ayrıca, Jaws (1975) filminden sonra köpekbalıklarını “kötü adam” olarak gösteren çok sayıda film çekildi.

Yanlış korkuları beslemek

İnsanların köpekbalıklarına olan korkularını beslemek ve bu hayvanın insan etine takıntılı  olduğunu – ki öyle değil – düşündürmek yerine haberleri okurken biraz içerik verilmeli. Bilim insanları her yıl yaklaşık 100 milyon köpekbalığının öldürüldüğünü tahmin ediyor (!) Köpekbalıklarını – özellikle yüzgeç avını – korumaya çalışan organizasyonların sayısının artmasıyla beraber insanları öldürmeye gönüllü ve tehlikeli yaratıklar olarak anlatan filmlerin sayısı da artıyor. Yüzleşmek gerek; uçan köpekbalıkları yerine obezite, yıldırım ve mesaj yazmak gibi insanların ölümüne köpekbalıklarından daha fazla neden olan konular hakkında film yapmak, birçok insana göre daha az nefes kesici ve gişe rekoru kırması da daha zor.

Dikkat! Spoiler içerir

Ne yazık ki filmlerin tüketiciler üzerindeki etkisi çok büyük. Benim korkum sürdürülebilirlik konularının genele duyurulması için Fast and Furious 8 – veya Furious and Fast 8 – filmlerine ihtiyaç duyabilecek oluşumuz. Ne de olsa, arabaları uçurdular; Bond’un The Spy Who Loved Me’de yaptığı gibi suyun altına indirler. İki vites arasında Vin Diesel kötü adama “Köpekbalığı avını sonlardır ve bana bir Corona getir” diyebilir. Kim bilir?

Tina Ly

Freelance Consultant

@akatinatuna

 

Bu yazı Campaign Türkiye Mayıs 2015 sayısında yayınlanmıştır.