artwork

“Biz apoletlerimizi söktük”

3 yıl önce

0

Asilik hepimizin kanında var” diyorlar ve alışılagelmişin dışında bir yapı kuruyorlar. Hayallerini Arthur İstanbul ile hayata geçirmeye hazırlanan Can Faga, Burçak Bakla, Erdem Köksal ve Duygu Yegül ile konuştuk.

Reklam endüstrisinde hareketli günler yaşanıyor. Pandemi dönemini henüz tam olarak arkada bırakmasak da “yeni normal”e alışmaya çalıştığımız günlerde endüstride de farklı bir hareketlilik gözlemleniyor. Yeni oluşumlar, ayrılıklar, ajanslar değiştirmeler, yapı değişiklikleri…

Anlaşılan pandemi döneminin, evde kalmanın yansımaları yaratıcılığa yeni anlamlar kazandırdı ve biraz daha cesur davrananlar yepyeni oluşumlarla karşımıza çıkmaya başladı. Can Faga, Erdem Erdem Köksal, Burçak Bakla ve Duygu Yegül’ün beraber Arthur İstanbul’u kurması da böyle bir hikaye aslında.

Bu birbirinden başarılı isimler nasıl bir araya geldiler, Arthur İstanbul’da neler yapacaklar, hayalleri ne ve Arthur kim sorularını bizim için yanıtladılar.

Can Faga

Campaign Türkiye Publicis’ten ayrılıp kendi ajansınızı kurmaya nasıl karar verdiniz?
Can Faga Her kreatifin içinde yatan bir aslandır kendi dükkanını açmak… Son bir senedir de bizim sektörün geldiği durumları göz önüne alınca, bir de üstüne pandemi gelince -ki insanın bu dönemde birçok şeyi düşünme fırsatı oluyor- daha çok konuşmaya başladık. Uzun süreli ilişkilerin yozlaşmasını beklemeden, daha kısa sürede, gereksiz diyebileceğimiz bir takım departmanları aradan kaldırarak direkt marka ile kreatifin bağlantı kurduğu, yüz yüze baktığı bir sistem üzerine yoğlunlaştık. Her zaman da stüdyosu olan bir yer hayalimiz vardı, o noktada da prodüksiyon tarafı çok güçlü olan Burçak çıktı…
Burçak Bakla 16 senedir prodüksiyon yapıyorum ve aslında bu dünyadan da çok uzak değilim, hatta kendimizi “kreatif producer” diye tanımlıyorduk. Can’ın teklifine sıcak baktım; çünkü artık bu tarafta olma hevesindeydim. Güzel şeyler yapabileceğimize inanıyorum. Zaten ilk konuştuğumuzda “eğer yeni, heyecan verici ve daha cool bir ajans olmazsak ben böyle bir şey yapmak istemem” dedim. Yeni bir fikri nasıl getiririz, yeni bir oluşuma nasıl başlarız müşterilerimize de bunu nasıl aktarırız önemliyidi; çünkü daha önce denenmemiş bir sistem, kimsenin proje bazlı çalışabilecekleri bir ajans formu yok. Hatta bu süreçte biraz işi de öğretmek zorunda kalacağız; zor bir görev, zor bir sene bizi bekliyor ama hızlı alışacaklarını düşünüyoruz. Şu anda zaten çok hızlı bir dönemden geçiyoruz, her ne kadar Covid bizi evlere bağlasa da, hız kaybettik gibi düşünsek de kararlar çok hızlı veriliyor ve yeni bir oluşuma geçilmek zorunda kalınıyor. Biraz öncü olma hevesimiz de var. Onun için doğru zamanda doğru yerdeyiz diye düşünüyorum.
Erdem Köksal Şöyle bir şey ekleyeyim ben de: Uzun zamandır birlikte çalışıyoruz ve şikayetlerimizin de ortak olduğu ortaya çıktı. Yani bir şeylerden yakınırken (bunu sektör anlamında söylüyorum) yapmak istediğimiz şeyler de ortak… Bu çok önemli. Ayrıca rahatsız olduğumuz şeyler ya da en azından “değişse keşke” dediğimiz şeylerin de ortak olduğunu gördük. Ortak bir yerde birleşince de bu adımı atmak daha kolay oluyor. Birlikte adım atacağımız kişilerle yüzde yüz hemfikir olmak çok mümkün değil; ama çok da büyük bir oranda hemfikiriz. Oturup şikayet etmeye ve farklı ajanslarda çalışmaya devam edebilirdik. Ama bunları değiştirmek için bir adım atmak lazımdı; bu anlamda da hepimizde bir heyecan var. Bakalım ne olacak…

Duygu Yegül Bu iş sevilmeden yapılacak bir iş değil, bazı şeyleri değiştirmeye çalıştık ama büyük yapılarda değişim zor; gelişen dünyaya da biraz hızlı ayak uydurmak gerekiyor ve maalesef bu yapıların değişmeyeceğini ya da çok zor değişeceğini daha net gördük.

Belki böyle bir dönemden geçmeseydik bu süreç biraz daha uzayabilirdi ve Arthur daha geç doğabilirdi. Ancak erteleyemeyeceğimizi düşündüğümüz şey, bizim başlangıcı yapmamıza neden oldu. Değişen dünyaya ayak uydurmamız gerektiğini öğrendik ağırlıkları atmak gerektiğini öğrendik.

Oluşturmaya çalıştığımız bu yapıda da yüklerimizi atarak, daha hafifleyerek ilerleyeceğiz diyebilirim.

Campaign Türkiye Aslında biraz da içinde bulunduğunuz sistemden uzaklaşmak, belki biraz bu sisteme kafa tutmak da var…
Burçak Bakla Asilik hepimizin kanında var.
Can Faga “Bu iş sevmeden yapılacak iş değil” dedi ya, bana bir kere sormuşlardı mesleğini seviyor musun diye “hayır, sevmiyorum; aşığım” demiştim. Artık şunu fark ediyordum; mesleğin geldiği noktaya bakınca eskisi kadar büyük bir aşk beslemiyordum. Ve niye böyle olduğunu sorgulamaya başladım. Hepimiz fikre çok önem veren, onu en iyi şekilde hayata geçirmek isteyen insanlarız. Bu dünyada bir çok şeyden ödün vermemiz bekleniyor, fakat biz de bunu yapmak istemiyoruz.

Peki başka bir formülü olamaz mı? Ben prodüksiyon kalitesinden kısmadan ya da fikri küçültmeden güzel bir iş yapamaz mıyım? Yaparız; arada bir sürü masraf var, bunları çıkararak zamandan kazanılır. Ayrıca, gerçekten de iyi bir kreatifle çalışmak lüks olmamalı.

Markalar kendilerini çok büyük ajanslara gitmek zorunda hissediyorlar. Kendi aramızda bu oluşum için şöyle de diyoruz; iyi bir kreatifin demokratikleştirilmesi… Herkes bir dükkana gidip nasıl bir elbise alıp çıkabiliyorsa, buraya da gelip çok güzel bir kreatif ürün alıp gidebilirler. Buraya gelecekler iyi kreatiflerle, iyi prodüksiyon ekibiyle çalışarak hızlı bir şekilde en iyi hizmeti alacaklar. Biz tamamen bunu yaparken bir takım lezzetlerden ödün vermeden yapmayı amaçlıyoruz.
Erdem Köksal Bizim haricimizdeki diğer oluşumlarda görev dağılımı var; ama bizim bu konudaki rahatsızlığımız: “Çok mu dağıldı acaba? Nereye gitti müşteriyle iletişim? Ne zaman bire bir tartışabileceğiz?”
Can Faga Biz apoletlerimizi söktük. Neler yaptık, ne gibi başarılarımız var, bunların hiçbiri yok. Sanki hepimiz aynı kamuflajları giyiyoruz, cephede savaşa katılıyoruz. Dolayısıyla bu, bizim için bir apoletleri sökme operasyonu oldu.

Campaign Türkiye Arthur İstanbul’u nasıl konumlandırıyorsunuz, nasıl bir yapı olmasını planladınız?
Can Faga Biz çalışırken yorulan insanlar değiliz, bunu sevdiğimiz için yapıyoruz. “Konkur olsa da çalışsak” diyen biriyim. Biz deli gibi çalışalım istiyoruz; ama sevdiğimiz ve özlediğimiz, yapmak istediğimiz şey için çalışalım. Asilik de şurada: Hiçbir zaman büyümeyeceğiz. Bugün biz bu ajansı 10 kişi kuruyoruz. En iyi döneminde de 20 – 25 kişi olacak; daha fazla büyüdüğünüz zaman bu lükse sahip olmuyorsunuz. Şimdi eski dünyaya dönelim; yine yaratıcılıktan çok başka şeyler konuşuyoruz “management” dediğimiz, o yüzden küçük kalacağız. Başka markalar geldiği zaman “şu an yoğunuz, bu bitsin yapacağız” demek istiyoruz.

Burçak Bakla

Burçak Bakla Biz küçük gibi görünen büyük bir ajans olacağız. Aslında küçük kalmak bana herkesle çalışma özgürlüğünü de sağlayacak, markaların ihtiyacına göre kişileri belirliyor olacağız. Bu yüzden “Creative Collaboration Agency” diyoruz adımıza. 20 kişi gibi görünen ama belki 500 kişilik bir ajans olacak. İşbirlikleri; bazen bir sanatçıyla olabilir, bazen sosyal medyayla ilgilenen bir şirketle olabilir, bazen bir celebrity ile olabilir. Yani işbirliklerinin yapısı değişecek. Bu noktada da benim prodüksiyondan edindiğim tecrübe, yıllardır böyle çalışan bir yapıdan geliyor olmam buna büyük destek verecek.

Erdem Köksal Bahsettiğimiz sistem, “yeni bir şey yapıyoruz” diyerek yola çıktığımız şey, bize çok cazip geliyor. Temelinde ise iştah duymamız var. Ve markalara da çok cazip geleceğini düşünüyoruz. Bir hızdan bahsediyoruz. “Bir fikir var, örneklerle beraber size getirdik. Hadi bunu konuşalım” durumu markaların da gözünü parlatıyor.

Campaign Türkiye Böyle bir dönemde sizce de risk değil miydi?
Duygu Yegül Kendine güveni olan, yapmak istediklerini yapan isanlar daha cesur hareket edecekler diye düşünüyorum ve kendimize de pay çıkarıyorum buradan. Fakat şöyle ki dünya öyle bir hale geldi ki endişe, kaygı, anksiyeteler çok artmış durumda. Böyle bir ortamda da kreatif anlamda iyi iş yapabilmek hiç kolay değil. Yaratıcı insanların beslendikleri ortamların tam tersi şeyler yaşanıyor. Eğer ki “ben iyiyim” deyip kendinize güveniyorsanız, cesur davranıp kendi istediğinizin arkasında duruyorsanız bence her dönem artı olarak geri döner. Dünya daha çok pandemi yaşayacak, bence buna ayak uydurup dünyanın nereye gittiğini görüp onunla ilerlemek gerekiyor artık. Yani değişim sancılıdır, hiç kolay değildir; ama açık fikirli olmak gerektiğini düşünüyorum.
Erdem Köksal Pandemi; fiziksel bir dert, bir bela. Tıpta karşılığı var; ama konuştuğumuz bu konular da (fazla kalabalık olmak, işlerin kırtasiyeye dönmesi) aslında bir virüs, o da bulaşıcı. Ve siz onunla hayatınıza devam edebiliyorsunuz. O yüzden “pandemi var, zaten her şey kötüye gidiyor, ne olacaksa olsun” diye girmedik bu işe. Ancak bu virüsle devam etmek de tehlikeli; o zaman da ben, bir hastalıkla devam edip bulaştırıyorum bunu.

Campaign Türkiye Aslında pandemi Arthur İstanbul’un doğumunu hızlandırdı diyebilir miyiz?
Erdem Köksal Pandemi bu süreci hızlandırdı diyebiliriz. Öncesinde de bu kımıldanmalar hepimizde vardı; ancak pandemi bir şeyleri daha netleştirdi kafamızda. Yoksa; herkes çok mutluydu ve bir anda idrak ettik diye bir durum yok .
Can Faga Yaptığım işi layığıyla yapamıyorum ben artık. Bizim işimizin, bir ürün sattırmak ve bunu da en yaratıcı en güzel şekilde yapmaya çalışmak olması lazım. E artık güzel yapamamaya başladık, bunu hissediyordum. Son bir sene bunun en sert yaşandığı dönem oldu. Kendi aramızda da sürekli konuşuyorduk: “Çok zaman kaybediyoruz; şu fazlalıklardan bir kurtulalım” dedik. Hani uzaya giderken parçaları bırakırsın ya… Neler yapmam gerektiğini bana öğreten çok insan oldu saygıyla andığım ama ne yapılmaması gerektiğini öğretenler de çok oldu. Tam bu yaşanılan olumsuzlukların ardından da pandemi geldi. Yani; evet, hızlandırdı… Burçak Bakla Benim Can’la ilk konuşmam bu senenin ocak ayıydı… Can yaptığı işte ne kadar mutsuz olduğundan bahsediyordu. Mutlulukla yaratmak, işe mutlu gitmek… Bu işte mutsuzluktan da beslenilir ama bir

Erdem Köksal Bahsettiğimiz sistem, “yeni bir şey yapıyoruz” diyerek yola çıktığımız şey, bize çok cazip geliyor. Temelinde ise iştah duymamız var. Ve markalara da çok cazip geleceğini düşünüyoruz. Bir hızdan bahsediyoruz. “Bir fikir var, örneklerle beraber size getirdik. Hadi bunu konuşalım” durumu markaların da gözünü parlatıyor.

Erdem Köksal

Campaign Türkiye Böyle bir dönemde sizce de risk değil miydi?
Duygu Yegül Kendine güveni olan, yapmak istediklerini yapan isanlar daha cesur hareket edecekler diye düşünüyorum ve kendimize de pay çıkarıyorum buradan. Fakat şöyle ki dünya öyle bir hale geldi ki endişe, kaygı, anksiyeteler çok artmış durumda. Böyle bir ortamda da kreatif anlamda iyi iş yapabilmek hiç kolay değil. Yaratıcı insanların beslendikleri ortamların tam tersi şeyler yaşanıyor. Eğer ki “ben iyiyim” deyip kendinize güveniyorsanız, cesur davranıp kendi istediğinizin arkasında duruyorsanız bence her dönem artı olarak geri döner. Dünya daha çok pandemi yaşayacak, bence buna ayak uydurup dünyanın nereye gittiğini görüp onunla ilerlemek gerekiyor artık. Yani değişim sancılıdır, hiç kolay değildir; ama açık fikirli olmak gerektiğini düşünüyorum.
Erdem Köksal Pandemi; fiziksel bir dert, bir bela. Tıpta karşılığı var; ama konuştuğumuz bu konular da (fazla kalabalık olmak, işlerin kırtasiyeye dönmesi) aslında bir virüs, o da bulaşıcı. Ve siz onunla hayatınıza devam edebiliyorsunuz. O yüzden “pandemi var, zaten her şey kötüye gidiyor, ne olacaksa olsun” diye girmedik bu işe. Ancak bu virüsle devam etmek de tehlikeli; o zaman da ben, bir hastalıkla devam edip bulaştırıyorum bunu.

Campaign Türkiye Aslında pandemi Arthur İstanbul’un doğumunu hızlandırdı diyebilir miyiz?
Erdem Köksal Pandemi bu süreci hızlandırdı diyebiliriz. Öncesinde de bu kımıldanmalar hepimizde vardı; ancak pandemi bir şeyleri daha netleştirdi kafamızda. Yoksa; herkes çok mutluydu ve bir anda idrak ettik diye bir durum yok .
Can Faga Yaptığım işi layığıyla yapamıyorum ben artık. Bizim işimizin, bir ürün sattırmak ve bunu da en yaratıcı en güzel şekilde yapmaya çalışmak olması lazım. E artık güzel yapamamaya başladık, bunu hissediyordum. Son bir sene bunun en sert yaşandığı dönem oldu. Kendi aramızda da sürekli konuşuyorduk: “Çok zaman kaybediyoruz; şu fazlalıklardan bir kurtulalım” dedik. Hani uzaya giderken parçaları bırakırsın ya… Neler yapmam gerektiğini bana öğreten çok insan oldu saygıyla andığım ama ne yapılmaması gerektiğini öğretenler de çok oldu. Tam bu yaşanılan olumsuzlukların ardından da pandemi geldi. Yani; evet, hızlandırdı…
Burçak Bakla Benim Can’la ilk konuşmam bu senenin ocak ayıydı… Can yaptığı işte ne kadar mutsuz olduğundan bahsediyordu. Mutlulukla yaratmak, işe mutlu gitmek… Bu işte mutsuzluktan da beslenilir ama bir verdiğimizde ajansın alması gereken ücreti de yazıyoruz. Diyolar ki “ücret oraya yazılır mı?” Neden yazmayayım ki? Her şey açık ve net… Bizim için en ideal müşteri, güven duyabilecek müşteridir.

Campaign Türkiye Arthur İstanbul’da neler yapmak istiyorsunuz, hayalleriniz ve planlarınız neler?
Burçak Bakla Sürdürülebilir bir creativity yaratmaya çalışıyoruz. Can’ın hız diye altını çizdiği şey aslında yaratmaya devam etmek… Bulundukları yapı içerisinde yaratım süreçleri o kadar yozlaşmış ki sonunda yaratma evresi kalmamış. Dolayısıyla sürdürülebilir bir yaratıcılık ve bunun hızlı olması tabii büyük keyif verecek. Hepimiz yarattıkça ve ürettikçe besleniyoruz.

Can Faga Burada, ajansın içinde, çok konforlu bir stüdyomuz var burayı kiralayabilirler de. İlerideki hayalim: Kreatif birtakım insanların bir araya geldiği bir ev olması. Yani; bir prodüksiyon şirketi gelip bizle alakası olmayan bir işin çekimini yapabilsin. Belki burada sergi bile olabilir…

Duygu Yegül

Duygu Yegül Mesela; bir tane Arthur shop olacak; kimi zaman bir şeyler üretip içine koyacağız, kimi zaman collaboration yaptığımız bir markanın ürünleri olacak. Belki şapkalar, defterler olacak veya çok iyi bir sanatçıyla yaptığımız ürünler olacak… Sanki 22 yıldır ‘o da olur mu, bu da olur mu’ dediğimiz her şey bu ajansta olacak.

Burçak Bakla Zaten her ay bir event olsun istiyoruz. Buranın aktif, dinamik bir yapısı olsun istiyoruz. Biz üst kattayız ama buranın da yaşaması lazım. Bir influencer da gelip çekim yapabilir, bir sanatçının sergisi de olabilir… Yaratım hepimizi besleyecek şekilde olduğu zaman keyif alacağız.

Can Faga Pek çok şey düşünüyoruz. Yani işimiz, sadece reklam değil. Neden buradaki kreatifler bir yarışma formatı hazırlamasın, mini dizi yapmasın? Bir sürü online platform var, Elimizde stüdyo var, Burçak sayesinde iyi prodüksiyon çevresi… Her şey var elimizde, dolasıyıyla content tarafında farklı şeyler de olacak. İşimizin yüzde 50’si reklam onu söyleyeyim.

Campaign Türkiye Ödül istiyor musunuz?
Can Faga Çok! Bir kreatifi motive eden 3 şey vardır. 1- Repütasyon; ödül ya da çok güzel iş yapmakla gelen bir şey, 2. Ortam; çok küçük ve tatlı bir ekip olarak kalmaya devam edeceğiz. 3. Kazanç…

Campaign Türkiye Bir yıl sonra neleri başarmış olmak istiyorsunuz?
Erdem Köksal Şu an konuştuklarımızı bir sene sonra size örneklerle anlatmak olabilir. “Hatırlarsanız bir sene önce bunlardan bahsetmiştik, o markaya şunu yapabildik” diyebilmek ve bunları örneklerle aktarabilmek…

Can Faga Biz bir tane iş yaptık bu arada Show TV’nin yeni yıl dönemi filmini yaptık bu aslında tam da az önce bahsettiğimiz sistemle oldu. Biz Show TV’ye gittik, direkt onların beklentisini öğrendik. Sonra bu işi en iyi kim yapar diye düşündük ve Koray Birand ile görüştük. Bütçeyi söyledik, ekibi anlattık. Proje üzerine çalıştıktan 3 – 5 gün sonra sunum yapmaya gittik. Çok da severek aldılar. 35 celebrity geldi makyajı, styling’i derken hiçbir problem yaşamadan projeyi tamamladık. Hatta Show TV de şaşırdı… Çok da eğlenceli geçti; çünkü işin en başında prodüksiyonla birlikte çalıştık. Onlar burada çıkabilecek problemleri biliyorlardı. 3 hafta içinde de projeyi teslim etttik.

Erdem Köksal İlk iş daha hafif olsun diye yaklaşmak varken ülkede ne kadar ünlü varsa hepsiyle bir çekim gerçekleştirdik.
Can Faga Ve gördük ki aslında müşteri kreatifle temas kurduğu zaman gerginliği de daha az oluyor. Daha güvende hissediyor. O ona aktaracak, o da ona cevap vercek… Direkt geriyor…

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 105. sayısında yayımlandı.