artwork

“Ben daha çok hikaye anlatıcı olmayı seviyorum”

3 yıl önce

0

Yazar, çizer, illüstratör… Sandık içi ile hayatımıza giren Ersin Karabulut ile karikatür, çizgi roman ve Uykusuz üzerine konuştuk.

Sandık İçi ile gönlümüzde ayrı bir yere sahip olan, ekip olarak takip etmekten hiç vazgeçmediğimiz, hikayelerinin devamını her zaman heyecanla beklediğimiz Ersin Karabulut ile konuştuk. Karabulut, çizgi romanla nasıl tanıştığını, çizmeye nasıl başladığını, Uykusuz ile kariyerini nasıl şekillendirdiğini ve pandemi dönemini nasıl geçirdiğini anlattı.

Burak Becan Çizgi romanla nasıl tanıştınız ve bugün nasıl herkesin sevdiği bir çizer haline geldiniz sizce?
Ersin Karabulut Küçükken babamın tek tük eve getirdiği Gırgır, Fırt dergilerini hatırlıyorum. Bir de haftalık Tarkan ve Kara Murat dergileri alırdı. Sonra o bıraktı ama para bulabildiğim ölçüde ben almaya başladım. Bir de sokakta çocuklar arasında çizgi romanın üzerine para atmaca oyunu vardı. Bayrampaşa’nın bir kenar mahallesinden bahsediyorum. Çizgi romanın var diyelim, gelip bana bu oyunu oynamayı teklif ediyorsun. Kitabının kapağına dokunuyorum ve uygunsa oynuyoruz. Bilenler vardır ama bilmeyenler için, oyun şu şekilde: Sen kitabını yere koyuyorsun. Ben de ikimizin ortak belirlediği bir mesafeden, mesela iki üç metre, kitabın üzerine metal para atıyorum. Amacım parayı kitabın üzerine şak diye oturtmak. Ama bu kolay bir şey değil. Genelde para seker ya da kitabın dokusuna göre kayar, ya da zaten tutturamazsın. Eğer para kitabın üzerine düşerse kitap benim oluyor. Tutturamazsam sen benim metal paramı alıyorsun. Yani bir tür kumar. İşte bizim mahallede bu çok yaygındı ama çocuklar bu kitapları okumuyorlardı pek. Oyun oynanan nesneler olarak gördüklerinden, kitap eskiyince falan atıyorlardı. Ben o atılmış çizgi romanları alıp bantlıyor ve düzgün hale getiriyordum. Bu sayede de bir sürü Conan, Kaptan Swing, Teksas, Kızılmaske filan okudum. Gazeteler de ek olarak Asteriks, Tenten gibi çizgi romanları veriyorlardı. Bir noktada fark ediyorsun ki bu okuduğun şeyleri birtakım insanlar yazmış ve çizmiş. Çok büyük bir aydınlanma oluyor. O güne kadar düşünmemişsin çünkü. Babam öğretmenliğin yanında ek iş olarak resim yapıyordu ve sanat sepet işlerinin zor olduğunu, çok da para kazandırmadığını düşündüğü için benim bu işlerle profesyonel olarak ilgilenmemi pek istemedi. Mühendis olacağım diye büyüdük. Fakat yıllar içinde bu isteğimi engelleyemedim ve bir şeyler çizip mizah dergilerinin kapılarını çalmaya başladım.

Burak Becan Profesyonel kariyerinize 16 yaşında Pişmiş Kelle Dergisi’nde ilk karikatürünüzü çizerek başladınız. O günden bugüne neler değişti? Çizer kimliğiniz ve karikatür dünyasına dair neler söylemek istersiniz?
Ersin Karabulut Genç yaşta memleketin en büyük çizgi ustaları ve öykü anlatıcılarıyla tanışma şansım oldu. Türkiye’de bu işler hep böyle usta çırak şeklinde ilerlemiştir. Bir şekilde yakın durmayı başarabilirseniz, bir miktar yeteneğiniz ve büyük bir isteğiniz de varsa öğrenilebiliyor. Tabii dönemle de ilgili. Şu an dergiler dışında sosyal medyadan da herkes herkese ulaşabiliyor. Bir de tabii yine internetin de etkisiyle yabancı çizerlere ve yayıncılara ulaşma imkanı da oldu. Biz senelerce o anlamda biraz çekingen kalmışız, onu fark ediyorum.

Burak Becan Uykusuz Dergisi serüveninizi sormak istiyorum… Penguen Dergisi’nde başarılı işler yaparken, Uykusuz’u kurma süreci nasıl başladı? Karikatürist kimliğiniz, yayıncı kimliği ile ticari bir boyut kazandı. Bu sizin için zor oldu mu?

Ersin Karabulut Biz hem kendimize ait bir dergi yapmak istedik hem de para kazanmak istedik. Büyük bir riskti ama iyi ki yapmışız. Çünkü biz Uykusuz’u 2007 yılında çıkarttıktan sonra Penguen de çok iyi bir döneme girdi tekrar. Yeni çizerlerin dergiye katılma imkanı oldu, onlar da gelişti, isim yaptı. Bir dergi ve bağlı bulunduğu yayınevini kurmak tabii en başta zor oldu. Anlamadığımız işlerdi. Zaten teknik işler için işe aldığımız adam tarafından dolandırıldık. Önümüze raporlar koyuyor, bakıyoruz ama anlamıyoruz. Tek bildiğimiz yazmak çizmekti çünkü. Aslında şirket işleri bambaşka işlermiş, bunu çok sonradan anladık. Ama neticede Türk dergicilik ve mizah tarihine şahane bir katkımız olmuş oldu Uykusuz’la. Hep gurur duyacağım bir şey.

Burak Becan Siz birçok kişi için başarılı bir çizer olarak ilham kaynağısınız. Peki size ilham olan isimler kimler?
Ersin Karabulut İlban Ertem, Engin Ergönültaş, Bahadır Baruter, Memo Tembelçizer, Bülent Üstün, Suat Gönülay, rahmetli abim Galip Tekin, Kenan Yarar, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün, Suat Yalaz, Frank Miller, Art Spiegelman, Robert Crumb, Charles Burns, Lorenzo Mattotti, Gipi, Moebius… Çok var.

Burak Becan Sandık İçi, Ersin Karabulut’un geçmişine yolculuk yaptığı onun sanırım ki en özel köşesi. Bu köşeyi gelecekte (daha önce Otisabi’nin yaptığı gibi) farklı bir boyuta getirmek ve bir platformda bir dizi olarak hayata geçirmeyi hiç düşündünüz mü?
Ersin Karabulut Ben yıllar içerisinde bir çizer olmaktan çok bir “hikaye anlatıcı” olmayı sevdiğimi, özendiğim ve istediğim şeyin bu olduğunu fark ettim. Bunu yapmanın en maliyetsiz yolu çizgi roman. Kendi kendine istediğin sahneleri kurup istediğin oyuncuları oynatabiliyorsun sayfalarında.
Ama daha fazla kişiye ulaşması açısından sinema ya da televizyon kesinlikle daha avantajlı. Dolayısıyla Otisabi’nin dizisi ya da Galip Tekin’in öykülerinden uyarlanan Acayip Hikayeler yapılmadan çok önce bile sinema, televizyon kanalına yoğunlaşmak istediğimi fark etmiştim. İlerleyen yıllarda senaryo yazımı ve temel hikaye anlatımı üzerine kitaplar okudum. Eskiden sezgilerimle yaptığım ve yapamadığım şeyleri şimdi teknik olarak biraz daha iyi analiz edebiliyorum. Şu an sadece Sandık İçi değil, başta Yeraltı Öyküleri olmak üzere diğer çoğu işin televizyon, sinema uyarlamaları üzerine çalışılıyor bir süredir. ABD’li bir yapım şirketiyle diyalog halindeyiz. Türkiye’de de bazı çalışmalar var ama henüz istediğim gibi ilerlemedi. İzleyeni de üreteni de tatmin edecek, ama aynı zamanda para da kazandıracak bir şey yapmak çok zor. Yani Cem Yılmaz bile azıcık kendi istediği tarzda şeyler denediğinde inanılmaz eleştiriliyor. O yüzden popüler mecralara ne kadar yakın durmak gerek, ne kadar istediğin şeyleri yapabilirsin, bunlar önemli ve hassas konular.

Burak Becan Geleceğe dair hedefleriniz neler? Dijitalleşen bu yeni dünyada karikatürü taşımak istediğiniz bir nokta ve gerçekleştirmek istediğiniz bir proje var mı?
Ersin Karabulut Türkiye’de şu an Uykusuz dışında çizgiyle ilgili bir planım yok. Daha doğrusu aylık bir çizgi roman dergisi çıkartma isteğim vardı ama Türkiye’de kağıt üretilmediği için yurt dışından dövizle alınıyor. Bu da maliyetleri çok yükseltiyor. Şimdilik durdurdum o konuyu. 2016’dan beri Fransa’daki çizgi roman piyasasına yöneldim ben. Fluide Glacial dergisi için düzenli içerik üretiyorum. Aynı yayınevinden iki tane de kitabım çıktı. 2021’de Dargaud adlı bir yayınevinden bir kitabım daha çıkacak. Şu an en önemsediğim proje o. Muhtemelen bir üçleme olacak ama şu an büyük konuşmak istemiyorum. Dijitalleşme konusunda özel bir hedefim yok. Zaten “dur, şöyle şeyler yapayım” diye zorladığın şeyler de genelde tutmaz. Organik olarak kendini buluyor iyisi. Ben şu an içerik üretme derdindeyim. Bunlar kitaptan okunur, ekrandan okunur, farketmez. Şu an hala dijitale geçiş süreci tam anlaşılamadı, bir arada derede kalma hali mevcut. Yani esasında dijitale geçiş, derginin pdf’sinin ekrandan okunması demek olmamalı elbette. Kesinlikle başka formlar oluşacak ama ben bunları kestiremiyorum. Bunları kestirmek zorunda olmayan bir jenerasyonun sonuna yetiştiğim için de şanslı kabul ediyorum kendimi. Şu an mesleğe başlayan insanlar deli gibi bedavaya içerik üretiyorlar. Sadece görünür olmak adına. Böyle bir mücadeleyi vermek çok zor. Onlar dışında kendine yeni yöntemler bulanlar da var. Emrah Ablak mesela, karikafilm diye bir iş yapıyor. Aslında çok önceden bulduğu ve yaptığı bir şeydi ama günümüze çok güzel oturttu onu. Ben çizgi çizmeyi Emrah kadar beceremiyorum, o yüzden yaptığım kitaplar dışında öykülerimi farklı formatlarda denemek istiyorum, sinema ve televizyon gibi.

Burak Becan Son olarak… Karantina süreciniz nasıl geçti? Bu salgın sizi ve işlerinizi nasıl etkiledi?
Ersin Karabulut Normalde 2017’den beri genelde ABD’deydim. Covid’e Türkiye’de yakalandım ve kaldım burada, dönemedim. Beni evden çıkmamak pek etkilemiyor. İstanbul’dayken Covid olmadığında da pek çıkmazdım zaten. Karantinada Fransa’daki ikinci kitabımı bitirdim. Şimdi de o bahsettiğim üçlemenin ilk kitabını çiziyorum. 78 sayfasını çizdim. Arada yürüyüşe çıkıyorum, amatörce biraz gitar çalıyorum, garage band’de kötü kötü şarkılar yapıyorum. Yemek yapma işini çok geliştirdim, çok nefis şeyler yapıyorum. En azından şarkılarımdan daha güzel oluyorlar.

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 106. sayısında yayımlandı.