artwork

Bastığım her yer evim olabilir

2 yıl önce

0

Lise eğitimiyle birlikte değişen çevresiyle, yurt dışına çıkma düşüncesini filizlendiren Cohart Kurumsal Stratejisti Beren Rana Öz, Birleşik Devletler’de yüksek pozisyonlarda edindiği tecrübeleri de hesaba katarak kendinize uygun şirket kültürünü bulmanın asıl önemli nokta olduğunu vurguluyor.

Hollanda’dan Birleşik Devletler’e uzanan yolculuğum 14 yaşımda Galatasaray Lisesi’ni kazanmamla başladı. Mektebin kız yurdu, Adıyaman’da kalan ailemin yerine bir aile oldu bana. İstanbul’daki her şey Adıyaman’dan çok farklıydı. Okuldaki arkadaşlarım hiç duymadığım Amerikan TV programlarından bahsediyorlar, aileleriyle yaptıkları uluslararası gezilerden konuşuyorlar, yurt dışındaki üniversitelerde Model Birleşmiş Milletler (MUN) konferanslarına katılıyorlardı. Bana o zamanlar çok uzak olan bu konseptlerle ilk tanışıklığım, “dünyada deneyimleyebileceğim daha neler var?” sorusunu oluşturmuştu kafamda.

Mektepteki 3. senemde artık Türkiye’de kalmanın bana yetmeyeceğini anladığım için yurt dışına gidebilmek amacıyla araştırmalar yapmaya başladım ve United World College’la o zaman karşılaştım. Vizyonunu (barış içinde ve sürdürülebilir bir gelecek için insanları, milletleri ve kültürleri birleştiren uluslararası bir eğitim hareketi) öğrendiğim anda UWC’li olmam gerektiğini biliyordum.

Tam bursla kazandığım Hollanda’daki UWC Maastricht’ten 2016 yılında mezun oldum. UWC’de 106 farklı ülkeden insanlarla iki yıl boyunca birlikte yaşadım. Sudan, Kenya, Çin, Malezya, ve Burkina Faso’dan oda arkadaşlarına sahip oldum. Bu yıl UWC, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi.

UWC’den mezun olduktan sonra Shelby Davis bursuyla Birleşik Devletler’in Maine eyaletinde bulunan Colby College’dan kabul aldım. Üniversite’nin 3. yılının yazında New York’ta bulunan büyük bir yatırım bankasında staj yapma şansını elde ettim. Oradaki insan ilişkilerinin kuvvetli olması güzeldi. Konum fark etmeksizin herkesle samimi ilişkiler ve arkadaşlıklar kurmak mümkündü. Çalışma yerindeki verim ve odak fazlaydı, boş geçen zaman yoktu. New York’un finansal bir hub olması dolayısıyla sabah çok erken saatlerden gece geç saatlere kadar ofiste olurduk. Herkese göre olmayan bu yoğun tempo benim işkolik kişiliğime uygundu. Hafta sonları ise New York’u gezmeye ve sanatsal etkinliklerde bulunmaya zaman buluyordum.

2020 yılında Colby College’dan Ekonomi ve Matematiksel Bilimler çift anadalı ile mezun oldum. Okulum bitmeden önceki son yarıyılda, lojistik şirketi projesi üzerinde çalışan Türk bir yatırımcıdan Birleşik Devletler’de şirketi kurma ve yönetme teklifi aldım, kabul ettim. Delaware eyaletinde kurduğum şirketi, CEO’su olarak 14 ay boyunca geliştirdim ve yönettim. O süre zarfında COVID-19 dolayısıyla Rhode Island eyaletindeki Providence şehrinde yaşadım ve uzaktan çalıştım. Bu işim sayesinde her zaman içimde olduğunu bildiğim girişimci ruhumu öne çıkarma şansını elde ettim. Girişimcilik benim için çok uygun olsa da, daha ilgili olduğum sanat alanına kaymak istedim. COVID-19 sürecinde sanat alanında meydana gelen gelişmeler beni bu konuda cesaretlendirdi.

O dönemde Providence’ta yaşadığım için orada bulunan Brown Üniversitesi’ndeki öğrencilerle yeni dostluklar kurdum. Üniversitedeki arkadaşlarımdan biri aracılığıyla Silikon Vadisi’nde bulunan ve görsel sanatçıları tüketicilerle Web 3.0 üzerinde buluşturan bir start-up ile tanıştım. Başvuru sürecinin ardından eski işimden ayrıldım ve yeni işime kurucu ortaklara direkt olarak rapor edecek şekilde başladım. Kurumsal stratejist rolünde 1 yılı aşkın süredir çalıştığım start-up’ta birçok şapka giyiyorum. Pazar araştırması, iş geliştirme, topluluk ve sosyal medya, pazarlama, test mühendisliği (QA) ve blockchain geliştirme alanlarının kesişiminde çalışıyorum. Web 3.0, DAOs, metaverse, sosyal tokenlar alanlarında uzmanlaşıyorum.

Şu anda şirketimizdeki herkes uzaktan çalışıyor ve çok uluslararası bir kimliğimiz var. Benim için bu uluslararası kimliğimiz çok özel ve bizi güçlü kılan yanlardan biri. Şirkette Malezya, Vietnam, Pakistan, Birleşik Devletler, Lizbon, Dubai, ve Prag’dan takım arkadaşlarım var. Uzaktan çalışma sürecinde olduğumuz için ben de uzun zamandır görmediğim ailemi görmek için Türkiye’ye geldim ve bir süreliğine buradayım.

Genel olarak deneyimlerime baktığımda; yatırım bankasındaki, lojistik firmasındaki, ve şu anki start-up’taki deneyimlerimin hepsi birbirlerinden çok farklıydı. Türkiye’de de daha önce Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda ve Ford Otosan’da staj yaptım ve onlar da hayli farklılardı. Deneyimlerime göre yaşadığımız yerlerdeki farklı kültürel yapılanmaya bağlı olarak iş yerlerinde farklar olsa da, asıl farkı şirket kültürü oluşturuyor. O yüzden “Türkiye’deki iş hayatı böyle, Hollanda’daki veya Birleşik Devletler’deki şöyle” desem pek doğru bir karşılaştırma yapmış olmam gibi geliyor bana. Önemli olan size uyan yapıdaki şirket kültürünü bulabilmek.

Bu yazımı okuyorsanız eğer, gitmek ve kalmak arasında kaldıysanız, size şunu söyleyebilirim; eğer fırsatınız varsa bence mutlaka gidin. Her gün ve her şey kolay olmayacak. Bazen canınız mantı çekecek bazen Cem Yılmaz şakası anlayan birisi olsun isteyeceksiniz yanında. Büyük ihtimalle Türkçe’niz benimki kadar kötü olacak ama olsun, birçok yeni deneyim elde edecek ve yeni insanla tanışacaksınız. Belki bir gün yukarıdaki gibi bir fotoğrafınız olacak. Bunun için değer.

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 123. sayısında yayımlanmıştır.