artwork

Agnotoloji mi? YOLO yahu boşverin!

6 yıl önce

0

Agnotoloji, yani “Bilgisizlik Bilimi.” İnsanlık en sonunda bunu da başardı. Kendi cehaletini araştıran bilim insanları da yetiştirdik ya, helal olsun bize!

Murat Çolakoğlu, bilgisizliğin bilimi Agnotolojiyi değerlendiriyor.“Muhakeme” kelimesi yaş ortalaması 30 civarı olan ülkem insanı tarafından çokça bilinip kullanılmamakla birlikte, TDK’nın internet sitesinde “akıl süzgecinden geçirmek, düşünmek” olarak tanımlanmıştır. Yani, bir konu hakkında araştırıp okumak ve kendi değerlendirmeni yapıp, kendi sonucuna ulaşmak demek oluyor.

Çok biliyorum ya, sosyal medya üzerinden yapılan her türlü duyuru, “kesin bilgi, yayalım” tarzı paylaşımlara her zaman mesafeli yaklaşırım. Günlerden bir gün, bir havayolu şirketinin “bu mesajı yedi kişiyle paylaşın, bedava bilet kazanın” mesajını güvendiğim birinden (ablamdan) alınca önce bir durdum. ‘‘Yahu bu kız böyle şeyler paylaşmaz, doğru mudur acaba?’’ diyerek cevap yazdım. “Bak paylaşıyorum bunu, rezil olmayayım sonra?” dedim. O da bana, “güvenebilirsin, bana da doktor bir arkadaşım gönderdi” deyince, zaten yoğun olan kafamı daha fazla zorlamadan yedi kişiye gönderdim. Ne o? Bedava bilet. Hadi bakalım.

Ertesi gün gazetelerde, yayılan mesajın gerçek dışı olduğunu okuyunca “al sana bilet” dedim kendi kendime. Utandım.

Bu mesaj kimin neyine yaradı da zincirleme reaksiyona sebep oldu bilmiyorum ama iletişim, pazarlama ve reklam sektöründe daha kitlesel ve ticari ya da siyasi amaçlarla yapılan “yanlış bilgilendirme” yöntemleri stratejik olarak ele alındığında tehlikeli sonuçları da beraberinde getirebilir.

Daha ciddi konularda “menfaat gereği cehaletin yaygınlaşmasını” sağlayanların tuzağına düşenlerin yanında benim yanılgım nispeten daha zararsız. Bu bir bilim dalı haline bile gelmiş: Agnotoloji; “Agnosis” bilgisizlik, “ontoloji” de varlık felsefesi anlamına gelen Yunanca kelimeler. Bunların birleşiminden çıkan kelime de, “Bilgisizlik Bilimi”. İnsanlık en sonunda bunu da başardı. Kendi cehaletini araştıran bilim insanları da yetiştirdik ya, helal olsun bize!

Tavukların binbir güçlükle çıkarttığı yumurtayı yıllarca kötü bildik de ne oldu? Yazık, babam korkuyordu sucuğun üzerine bir tane fazladan yumurta kırmaya. Sonra çıktı birileri dedi ki ‘‘Zararsız bu, ne alakası var?” Şimdi bandıra bandıra yemiyor muyuz? ‘‘Tereyağlı-reçelli ekmek yemeyin, zeytinyağı tüketin’’ dediler, geçenlerde televizyonda bir doktor “zeytin çürümüş bir meyvedir, bundan çıkartılan yağ nasıl faydalı olabilir?” dedi. Şaştım kaldım. Nasıl bir oyun bu?

Bunun çözümü aslında çok basit. Bir konuda tereddüt ettiğin zaman, araştır, oku, “muhakeme” yap ve karar ver. Sonra yumurta yer misin yemez misin, tereyağı mı koyarsın yoksa çürümüş meyvenin yağına mı ekmek banarsın sen düşün. Sırf birileri öyle dedi diye birtakım verileri doğru kabul etme eğilimi inanılmaz seviyelerde. Hatta bazen fanatizm boyutlarına gelmiş durumda. ‘‘Nereden biliyorsun bunu’’ diye sorgulamadan, söylenenlerin/yazılanların doğruluğuna nasıl bu kadar kolay güvenir hale geldik?

İdeolojilerde bile bu böyle. Sloganlara sıkıştırılmış ideolojik söylemlerin sığlığı, bunları sarf edenlerle yaptığınız sohbetlerde dudak uçuklatan seviyelerde. “Biliyorum” denilen şeylerin dayanağı olarak yalnızca “internet’’ gösteriliyor.

Bütün bunlar, benim “Bilgi-Veri Yumağı” (Big Data) dediğim uçsuz bucaksız depoda işimize yarayanları bulmamıza yardımcı olacak analitik çalışmaların ne kadar önemli olduğunun kanıtı. Veri işleme ve bunların sonuçlarını değerlendirme bireysel olarak bizler için de artık çok önemli. Zira duyduğumuz, gördüğümüz, okuduğumuz şeyleri karşılaştırma ve teyit etme ihtiyacı içinde olduğumuz bir süreçteyiz.

İhtiyacımız olan bilgilerin internet üzerinde bir yerlerde var olması, bunların doğru olduğu ve tek kaynak olarak dayanağımız olabileceği anlamına gelmiyor. Özellikle “araştırma-okuma” becerisini kazanamamış toplumlarda derlenmiş, karşılaştırmalı bilgilerin var olması gerekli. Tek bir kaynaktan, hele bir de taraflı olarak hazırlanmış bilgilere dayanarak “muhakeme” yapamayız, yapmamalıyız da.

Söylendim durdum yine çünkü ben ‘‘YOLO’’ diyemeyenlerdenim. ‘‘YOLO’’ ne mi demek? – You Only Live Once – “Tek bir hayatın var.” Yani, “Boşver ya! Sana mı kaldı?” demek.

Boş vermeyin; okuyun, karşılaştırın, süzün!

Murat Çolakoğlu

PwC Şirket Ortağı, Eğlence ve Medya Sektör Lideri

 

Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye Ekim 2017 sayısında yayımlandı.