artwork

2012 = 0, 2013 = Umut

11 yıl önce

0

Arkadaşlar rica ettiler: “Hocam şu 2012 yılında ne oldu? 2013 yılında ne olacak bir yazar mısın?” Konu tabii bizim sürekli konuşup, yazıp ancak bir türlü anlatamadığımız, hatta 9 köyden kovulduğumuz marka ve iletişim işleri… Yahu ben 2012’yi yazarım yazmasına da, 2013’ü bilemem. Kahin değilim ki… Ama umutluyum… Her yeni yıla girerken olduğu gibi umutluyum.

2012 yılında hiçbir şey olmadı

Nasıl yani? Bol reklam yapıldı. Bol yalan söylendi. Markalar anlamadıkları vizyon ve stratejileri doğrultusunda -neden anlamasınlar? Çünkü ajanslara teslim etmişlerdi bu işleri- kendi inanmadıkları hatta sayamadıkları masa ya da duvar süsü haline gelen, artık bakıp da göremedikleri desenler olan değerleri doğrultusunda iletişim yaptıklarını sandılar. Sürekli 30-50 yaş kitleye aynı yöntemler ile bombardıman yapıldı. Mecralar taktiksel kullanılmadı. Ego hakimdi; ajansta, kurumda, medya satın almada. Güzel uzun yemekler yendi. Gazeteciler eğlendirildi. Yaratıcı çoktu ama pratik ve işe yarar cinsinden yine yoktu. Gençler, çocuklar ve yaşlılar için hiç yapıldı. Duygular manupule edilerek sosyal sorumluyuz deyip sponsor olundu. Okullara gidip cevher yerine diploma soruldu. Vaktiyle itiraz edilen kalıplar yine takdim edildi. Yönetici adayları piramit yükselişi için ahıra benzer silolarına yerleşti ve senede 20-30 gün tatil için talim yaptı. İhtiyaç olmayanlar alınarak hayali kurulan hayatlar dolaplara kapatılmaya devam edildi. Öğrenciler dört sene işletme okuyup arkasından hemen master yapmaya başladı; hayat yine ötelendi. Köşe ofislere kavuşan müdürler akvaryumlarının ve titrleriyle gelen sanal güçlerinin keyfini sürdü.

Online offline diye mecralar yine ikiye ayrıldı. Web şirketleri yeni terminolojileri ile danışman firmalar ile el ele verdi balinalara saldırdı; balina da yemi yemeye devam etti. Cesur olanlar, keyif alarak iş yapanlar eleştirildi. Anneler aman kızım, aman oğlum dedi. Yine üniversiteler geleceğin robotları ancak 40 yaşın yeni bunalımlarını yetiştirmek üzere eğitim yıllarına başladı. Okullar iletişim yarışına tutuştu. Medya şirketleri yeni ilan tarlaları açtı. Türkiye’den yine dünya için hiç bir marka çıkmadı. Bir sürü arama, tarama konferansı yapıldı ancak aranılan yine bulundu sanıldı çünkü ego yine oradaydı. Hayaller rüyadan uyanılmadığı için yine ertelendi. Reklamcılar daha havalı, PR’cılar daha önemli, eventciler daha “cool”, dijitalciler daha “in” olduklarını sandı. Fuarlar daha ziyade statik dergi reklamına dönerken, fuara katılanlar kendilerine aldandı. Aynı grupta olup sektörler müşteri için ele ele yine vermedi. Müşteri yine takip edilmedi. Bilgi alıyoruz deyip sürekli ehliyet bilgileri kayıt edilmeye devam edildi. CRM şirketleri yine teknoloji sattı. Manav yine dayandı. Yeni fikirler üzerine şirketler kuruldu, ofisler tutuldu. Müteahhitler konuştu, peynir ekmek gibi daireler fahiş fiyatlara satıldı. Türkiye İstanbul sanılmaya devam edildi. İstanbul ise adeta ABD de bir şehir gibi İngilizce slogan ve ilanlar ile donandı. Olimpiyatlar’da İngilizler tarih dersi verdi. Bizler seyrettik. Bazı kurumların parası bitti sponsor olmayı bıraktı. Sosyal iletişim alanında ülke farkındalığı için kurumlar yine ellerini cebe atmadı. İstanbul yine bilim ve çocuk müzesiz kaldı. Bir Türk markası olan uçak ya da araba üretilemedi. Türkiye’nin yine bir hikayesi kurgulanamadı. Bol konser ve onu biz getirdik, şunu biz getirdik diye ego yarışları devam etti… Daha yazayım mı?

Köşe yazarları yine sığ bilgilerini aktardı. Meşhurlar yine meşhur kaldı. Üretenler paylaşamadı. Futbol sponsorlukların çoğunu aldı. Sinemalar yeşilken pembeye boyandı. AVM’ler arttı. Üniversiteler içlerine stand açtı. İstanbulpark yatırımı yine boş kaldı. Ben sıkıldım yahu…

Çok mu karamsarım?

Karamsar değilim aslında. Hatta her yıl yazımın başında da ifade ettiğim gibi bu yıl daha iyi olacak diyorum. Çünkü gençleri görüyorum. Çocukları izliyorum. Geleceği merak edenlere gidin bakın anaokullarına diyorum. Gelecek orada henüz ellenmemiş, kalıplaştırılmamış. Parlıyor. Yarını merak edenler gelin bakın üniversitelere. Onlar orada heyecan içinde. Belki hayal kurma kapasiteleri yüzde 2’lere indirilmiş (müthiş çoktan seçmeli eğitim sistemi sayesinde) ama halen heyecan var. Geziyorum, konuşuyorum, dertleşiyoruz ve içime su serpiliyor.

Ancak her yıl bu insanlara hak ettikleri fırsatlar verilmiyor. Neden mi? Çünkü fare arıyorlar. Yunuslara, orkalara, kartallara yer yok. Neden mi? Çünkü korkuyorlar. Sistemi bozacaklar diye. Yalakalık yapmayacaklar diye. Üretip paradigmaları yıkacaklar diye. Çünkü korkuyorlar onlarca yıldır oturdukları koltuklar altlarından gidecek diye. Onları kalıplara sokmaya çalışıyorlar. Kırbaç ile.

Neden mi her yıl umutluyum? Çünkü belki o yıl bu yıldır diyor ve bu genç neslin kokuşmuş düzeni yıkmasını arzu ediyorum.

2013 nasıl mı olacak?

Ajanslar kendilerini onlara teslim eden Faust’ları ütmeye devam edecek. İletişim harcamaları eğitim sektöründe daha da artacak. Buna mukabil üniversiteler, okullar halen nasıl farklılaşacaklarına karar veremeyecek böylece para çöp olacak. Kurumlar entegre çalışmamaya devam edecek. Böylece harcamalar daha da artacak. Büyüme sadece satın alma üzerine kurgulanmaya devam edecek. Online offline birbirinden ayrılmaya devam edecek. Algı yapılandırma bütçeleri kısılacak. Koçlar artacak. Cesurlar cezalandırılacak. El pençe divan duranlar mükafat alacak. Öğrenciler işe girmektense master yapalım diyerek okullara sığınacak. Yurtdışında Felix, Richard Branson gibi muazzam işler yapan insanlara hayranlık devam ederken yurtiçinde bu tür projeler “sen hayal peşindesin” damgasını yiyerek iptal edilecek. Distribütörler yurtdışından getirip temsil ettikleri markaların daha da boyunduruğu altına girecek. PR şirketleri, dijital PR yapıyoruz diyerek yine müşterileri kandıracak. Gazetecileri seyahate götürmek temel etkinlik olmaya devam edecek. Çocuk müzeleri yine açılamayacak. Bankaların yardımıyla birçok yeni ego sistem ve dükalık kurulurken ekosistemler yıkılmaya devam edilecek. Teknoloji fuarları yapılıp binlerce dolar verilerek yurt dışı konuşmacılar davet edilecek. Şu projeyi yapalım aman gel abi diyen teknoloji firmaları vadettikleri ödemeleri yapmayacak, telefonlara çıkmayacak. İnsanlar rahatlık çemberlerini daha da genişleterek hareketsiz kalacak. Seçimlerde yer gök kağıt ve plastik olacak. 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim yine anlaşılmayacak içlerindeki felsefe sadece gazete ilanlarıyla kısıtlı kalacak. Yarışmalar yapılacak katılanlar yine heyecanları ile kalacak. Diziler çekilecek başarılı olanlar taşlanacak, içinde hüzün ve melodram olanlar galip gelecek. Kadın yine ötekileştirmeye tabi olacak. Şiddet reklamlarında dayak yiyen kadın başrolü alacak. Toplum yine sanacak, mış, miş ile hareket edecek. Koyun olarak uyumaya devam edecek. Sürüden kaçanları ise kurtlar kapıp yiyecek.

Nasıl mı olmasını isterdim?

30 yaş üstü herkesin emekli edilip yetkinin gençlere verilmesini. İletişimin ve hizmetin çocuğa yönelmesini. Çocukların fikirleri ve hayalleri doğrultusunda reklamcıların reklam yapmalarını. Yaşlının hayatının kolaylaştırılmasını. İnsan merkezli iletişim kurgularının yapılıp neşe ve mutluluk yayan tonun, konuların hakim olmasını. Hayallere evet denilmesini, risklerin alınıp kalıpların yıkılmasını. Saygının fikirlerin yayılması ile duyulmasını. Törenlerde balonların uçurulmasını. “Ben” yerine “biz”in hakim olmasını. Korku değil sevginin hakim değer olmasını.

Olmaz mı? Bırakın gençlere bakın nasıl oluyor…

Öncede” adlı 2013 yılında çıkacak kitabımdan bir şiir ile 2012’yi kapatıp 2013’e merhaba diyelim:

Bu hayatta insanı sakın tanıdım sanma
Önce kendin kendine rüyadayken kurduğun hayaline aldanma
Bütün bunlar bir oyun sakın unutma
Tüm kalkanları indirip yüreğini paylaşma
Nankördür insan… Eş koşmuş bile yaradana
Niye olsun gerçek sana
Lazım sürekli bir kovalamaca
Bu zevkten onu mahrum edersen safça
Ellerin ile edersin kendini heba
Sende katarsın kendini bu döngüye edersin feda
Kalpler devam eder kanamaya
Ben bunları ne kadar yazsam da
Akıllanmayacak insan denen aciz ne bugün nede yarınlarda
Ancak erecek ölünce huzura
Orada da her şey başka
Ama bilirim zevklidir yaşamak çocukça
O zaman öğren zevk almayı kafayı defalarca vursan da
Ya da teslim et kendini içindeki çocuğa…

Semih Yalman / Editor in Youth
semih@campaigntr.com

Bu yazı Campaign Türkiye’nin Ocak 2013 sayısında yayınlanmıştır.