artwork

Rakı kadehinde kahve

10 yıl önce

0

Yakın zamanda CV’nizde en önemli anahtar kelimelerden biri ‘içerik’ olacak, buna şüphe yok. Ama içerik kadar önemli bir başka konu da var.

Kült kitap House of Leaves

Danilewski internetten ilk faydalanan başarılı yazarlardan biri, içeriğin önemini bilmesinin yanında sunumun da bir o kadar önemli olduğunu fark etmiş ve “House of Leaves” isimli, günümüzde bir külte dönüşen kitabı yazmış. Nedir “House of Leaves”? Yüzeysel bakarsak bir korku romanı, derine inersek edebiyat üzerine bir deney. Yeni bir ev arayan Johnny Truant arkadaşı Lude’un apartmanındaki boş daireye taşınıyor. Dairede yakın zamanda ölmüş Zampano tarafından yazılmış ‘The Navidson Record’ filmi üzerine bir makale buluyor. Sorun nerede? Birincisi Zampano kör, yani filmi nasıl izlemiş olduğu bir esrar. İkincisiyse böyle bir filmin var olduğundan hiç kimsenin haberi yok. Stephen King yazmış olsaydı kesin seve seve bir çırpıda okur, ertesi gün unuturduk. Oysa Danilewski öyle bir sunum hazırlıyor ki bu içerik için, senelerce yayın evleri ret üzerine ret veriyor. Kitap, elle yazılmış notlar, resimler, kör alfabesiyle hazırlanmış sayfalar ve ekstra mektuplarla hazırlanmış. Hatta bazı bölümlerini anlamak öyle zor ki internette dekoder forumlar var. Mesela bir sayfada ‘yolun sonunda ışığı gördü’ diyor, diğer sayfada kocaman siyah bir nokta çiziyor. Forum anlatıyor ki, siyah noktaya uzun süre bakıp gözlerinizi kaparsanız illüzyondan faydalanarak karanlığın en sonunda beyaz bir ışık görmeniz mümkün.

Delik deşik kitap Tree of Codes

İkinci kitap? Joan Safran Foer’in “Tree of Codes”u. Foer, en sevdiği kitap olan Bruno Schulz’un “The Street of Crocodiles” kitabını alıyor, her sayfada istemediği kelimeleri kesip atarak delik deşik hazırlanmış yeni bir kitap oluşturuyor. Yani başka bir yazarın kelimelerini yeniden derleyip toparlayarak kendi romanı “Tree of Codes”u hazırlıyor. Söylemeye gerek olmayabilir, birçok dergi tarafından yılın kitabı seçildi. Çoğu eleştirmen kitabın bir edebi eser değil, sanat eseri olduğunu savundu. 20 euro’luk kitap çoktan tükendi, ve şu an Amazon Italya’da kontrol ettim, almak istediğim takdirde en az 200 euro’yu gözden çıkarmam gerekecek. Kindle’da okuyabilirim değil mi? Değil, maalesef online edisyonu yok.

Hikaye değil deneyim

Bir de Doug Dorst’un yeni çıkan ‘S’ romanına bakalım. Kitap Straka tarafından yazılmış ‘Ship of Theseus’ romanından bahsediyor aslında. Straka’nın 19. kitabıymış bu, kendini bulabilmek için Simyacıvari bir yolculuğa çıkmış ve bu yazarın gerek yaşamı gerek ölümü dünyanın en önemli gizemlerinden biri olarak kalmış. Peki, içerik ilginç. Ya sunum? Dorst zeki, gidip Lost’un arkasındaki dahi J.J Abrams ile çalışmış. Bu hikayeyi anlatmak için bir konsept üzerinde çalışmışlar. Kitap elime ilk ulaştığında şaşırdım çünkü yan kapakta bir liseye ait etiket vardı, arka kapaktaysa kitabı kim almış, kim ne zaman geri vermiş üzerine bir sürü damga. İlk sayfayı açınca el yazısıyla yazılmış birçok nota denk geldim. Gerisiyse çok daha eğlenceli; kitabın sayfaları arasına saklanmış bir sürü gizli harita, kartpostal, notlar mevcut. Yani Dorst ve Abrams hikaye anlatmakla kalmamış, bir deneyim yaratmışlar okuyucular için.

Kitaplar kaybolacak mı?

Bu garip kitaplarla anlatmak istediğim nokta ne? Hepimizin sık sık duyduğu bir öngörü var: Yakın gelecekte kimse kitap basmayacak, dergiler yok olacak. Peki bu ne kadar doğru? Gidişat böyle devam ederse, doğruluk payı yüksek. Tiryaki derecesinde okuyan biri olarak söylüyorum, aynı içeriği, aynı sunumla offline olarak 15 euro’ya mı, e-reader versiyonuyla 6 euro’ya mı alırsınız? Yer derdi, toz derdi de cabası. Yaklaşık 2 senedir tüm kitapları online almama rağmen bahettiğim 3 kitap da kitaplığımda offline olarak mevcut çünkü bu kitapların getirdiği ek bir değer var: Sunum.

Bunun lüks markalarla ne alakası var?

Konu lüks ve modayla çok alakalı gelmemiş olabilir; o halde şu soru üzerine düşünün lütfen: Neden tüm moda dergileri sosyal medyalarını hala offline içeriğe merak sağlamak üzerine kullanıyor? İçerik o kadar önemliyse, sosyal medya ağları bize farklı sunum seçenekleri sağlıyorsa neden hep ya backstage ya teaser fotoğrafları görüyoruz? Vogue İtalya’nın Nisan sayısının kapağını Steven Meisel çekti, konusu ‘korku filmleri’ ve tüm fotoğraflar YouTube videosu gibi hazırlandı. Yani editör sanki filmlerden ekran görüntüsü almış gibi. Konsept harika, ama sosyal medyaya baktığınızda ya çekimden arka plan kareleri, ya da kapak ve birçok ekstra fotoğraf göze çarpıyor. Neden Steven Meisel Vogue İtalya’nın -ne bileyim- Instagram’ı için 10 ekstra fotoğraf çekmedi? Unutmayalım ki lüks markaları online reklam bütçelerini sürekli yükseltiyor, bu da para harcamaya hazır olduklarını gösteriyor. O halde dergiler ölmek istemiyorlarsa, dijitali sadece bir teaser makinesi olarak kullanmaktan kaçınıp bir sunum tekniği haline getirmeli. Vogue’un gücünden hepimizin haberi var, bir markaya ulaşıp “Steven Meisel sizin elbiselerinizle özel bir Instagram çekimi yapacak ve biz sizin markanızı tagleyeceğiz, kullanmak istediğiniz bir hashtag var mı?” gibi bir teklif yollasa ve buna bir reklam fiyatı biçseydi eminim kabul eden hatta sıraya giren birçok marka olurdu.

Gerek medya kuruluşlarının gerekse markaların en sevdikleri pazarlama tekniklerini alıp günümüze uydurmak üzere yontmasının vakti geldi. Türk kahvesini rakı bardağında sunamayız belki ama espresso bardağında denemeye açık olmalıyız.

Yiğit Turhan

Gucci WW Sosyal Medya Stratejisti

Twitter: @yigitturhan

 

Bu yazı Campaign Türkiye Haziran 2014 sayısında yayınlanmıştır.