artwork

Mayalar’ın 21 Aralık kehanetinin ardından 2050’yi nasıl atlatırız?

11 yıl önce

0

Maya kehaneti gerçekleşmedi ama insanları çok etkiledi. Ancak unutmayalım ki önümüzde gerçek bir zaman sınırımız var: 2050’de dünyayı geri dönüşü olmayan çevre felaketleri bekliyor.

Taze bir başlangıç, yeni bir projeye girişmek ve yeni kararlar almak için yeni yıldan daha iyi bir zamanlama yoktur. Çok şükür Mayalar’ın 21 Aralık 2012 kehaneti tutmadı ve dünya nüfusu sadece Şirince ve Bugarach ile sınırlı kalmadı. Dünyamız ve üzerinde yaşayan insanlar hâlâ ayakta. Ancak 21 Aralık’ın insanların ruhuna dokunduğunu hiç unutmamakta fayda var. Twitter veya Facebook akışlarınıza günler boyunca konuyla ilgili kaç ileti düştü? Siz Maya Kehaneti hakkında kaç paylaşımda bulundunuz? Çok değil mi! Peki önümüzde “kehanet” değil gerçekten bir zaman sınırımız olduğunu bilsek ne yapardınız? Birleşmiş Milletler İnsani Kalkınma Raporu’na göre 2050 yılına kadar insanlık karbondioksit gazı salınımını yarı yarıya azaltmazsa, dünyayı geri dönüşü olmayan çevre felaketleri bekliyor. Evet, bu bir kehanet değil, dünya genelinde saygın kurumlar ve şirketler BM’nin inisiyatifi çerçevesinde daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşmak için çaba harcıyor.

Biraz önce belirttiğim gibi 21 Aralık hakkındaki konuşmaların yarattığı farkındalık, şirketiniz veya markanız için sürdürülebilirlik ekseninde yeni kararlar almanız için bir fırsat yaratabilir. 2050 vizyonuyla hem markanız hem şirketiniz hem de dünyamız için daha iyi bir gelecek için adımlar atmaya başlayabilirsiniz.

Taze başlangıçlar için öncelikle bulunduğunuz konumu veya var ise hatalarınızı samimiyetle kabul etmek gerekir.  Öncelikle, markanızın itibarı uzun vadede zarar görmesi bütün şirketinize dokunur. Çalışanlar şirkete ait markanın en iyi temsilcileridir. Konuşma biçimleri, yaklaşımları, giyimleri, müşterilerle, diğer çalışanlarla ve rakiplerle olan iletişimleriyle kurumsal imajı bire bir yansıtırlar. Şirketler genelde ilk olarak tüketicileri en önemli paydaşları olarak görür. Ancak sürdürülebilir yaklaşıma sahip bir şirketin, çalışanlarını geri plana atmaması gerekir. Belki de ilk atılması gereken adım, çalışanların da tüketiciler kadar önemli bir paydaş olduğunu kabul etmek olabilir.

Yeni bir başlangıç

Bu konuyu biraz daha iyi kavramak için aşağıdaki alıntılılara bakabiliriz:

* “Çalışanların ile tüketicilerin, inançlarını ve saygılarını yitirmesi o şirketin içini kurutur. Pazarlama aktivitelerinin, şirketin tüm diğer operasyonlarından ayrılabileceğine dair düşünce tümüyle yanlıştır.  Marka ile şirket ayrılmaz bir bütündür.” (Guy Esnouf / E.ON Kurumsal İletişim Başkanı)

* “Bağışlanmanın gücünü hafife almayın. Durumu benimseyin, yüzleşin ve mücadele ettiğinizi gösterin. Ne kadar uzun süre harekete geçmezseniz kendinize o kadar zarar verirsiniz.” (Chris Arnold / Creative Orchestra kurucusu)

* “Günün sonunda, insanlar markanın arkasındaki şirketin veya kurumun kim olduğunu öğrenmek isterler; bu çok kritiktir. Biz, Unilever’i daha görünür bir güven işareti olarak ön plana koyduk. Şirket logosunu ürün paketlerinden reklamlara kadar her yerde görünür kıldık. Sürdürülebilir bir yapı kurmak için programlar başlattık ve bunu anlattık. Şirketin, markadan izole edilebileceğini düşünmek geçmişte kalmıştır.” (Marc Mathieu / Unilever Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı)

Şeffaflık norm oldu

Günümüzde tüketiciler, özellikle kendi hayatlarını birebir ilgilendiren bir konu olan sürdürülebilirlik hakkında markalardan daha çok şeffaflık talep etmektedir ve şeffaflığı alkışlamaktadır. Peki şeffaflık şirketler ve kurumlar için hangi anlama gelmektedir?

1- Gerçekçi olmak:  “İletişim, şirketlerin tüm stratejileriyle uyumlu olmalıdır. Daha da önemlisi iletişim kampanyaları, gerçeği anlatmalıdır. Yanıltıcı aksesuarlara ihtiyaç yoktur. İnsanların birçoğu reklamcılığı “gerçekleri gizleme sanatı” olarak algılamaktadır. Bence gerçek, bir markanın alabileceği en güçlü stratejik pozisyondur. Reklamcılığın tarihine bakarsanız, tüm başarılı kampanyaların aslında gerçeği anlatmaya çalıştığını görürüsünüz. Levis’tan Audi’ye kadar bizim başarılı kampanyalarımıza baktığınızda da sadece gerçeği daha iyi anlatmak için yollar aradığımızı fark edersiniz.” (Sir John Hegarty / BBH Kurucusu)

2- İtibar anahtardır: “Şeffaflığın bir norm haline geldiği çağımızda, servetinizden belki de daha değerli olan tek şey itibarınızdır. Paylaşımcı tüketim çağında, güvenilir olmak zengin olmaktan daha önemlidir.” (Ajaz Ahmed / AKQA kurucusu)

3- Kontrol prensibi: Tüketicilerin önemli bir bölümü günümüzde iletişim kampanyalarında verilen mesajların doğruluğunu web üzerinden kontrol ediyor.

4- Mesajlar yangın gibi yayılır: Genel insan davranış prensiplerine bakıldığında, negatif mesajlar pozitif olanlardan daha hızlı yayılır. Dijital medya ile bu hız daha da artıyor. Bir örnek, Justin Bieber’ın kansere yakalandığına dair sosyal ağlarda yayılan sahte bir negatif bir mesaj hızla tüm dünyaya yayıldı. Hayranları #BaldForBieber kampanyası başlattı. Söylentinin gerçekliğini kontrol etmeyen yüzlerce Bieber hayranı destek için saçlarını tıraş etti.

Hiçbir zaman geç kalmış sayılmazsınız. Mayalar’ın kehanetini aklınızdan çıkarmadan, uygulanabilir sürdürülebilirlik adımlarını gerçekleştirmeniz dileğiyle…

Tina Ly
Mazars Denge / Danışman

Bu yazı Campaign Türkiye’nin Ocak 2013 sayısında yayınlanmıştır.