artwork

İster “yandaş” ol ister “candaş” ama tarafını belli et ki “bertaraf” olma!

12 yıl önce

0

Bir yabancı gelip, “Türkiye’deki gazeteler nasıl sınıflandırılır” diye sorsa ne cevap verirsiniz?.. Mesala bizde batıdaki gibi keskin bir “ciddi gazete/tabloid gazete” ayrımı yok. (Radikal mi?.. Evet boyut olarak tabloid ama içerik olarak fazlaca ağırbaşlı.) Buna karşın büyük boy (broadsheet) gazetelerimizin çoğu da, gitgide tabloid içerik peşindeki “melez” gazeteler halini alıyor…

Neyse, fazlaca derin bir medya analizine filan gerek yok. Türkiye’de ayırt edici iki tip neşriyat var: Yandaş ve candaş gazeteler… İşin kötüsü bu sınıflamayı gazeteler kendi kendine yapmadı. İktidara mesafeli duran gazeteler, hükümete yakın gazetelere “yandaş” dedi. Bu tanıma kızan o gazeteler de rakiplerine “candaş” deyiverdi… Ortaya kendi kendine iki ayrı kurumsal imaj çıktı.

Peki bir lakap takılmadan, gazeteler kendi kişiliklerini kendileri belirleyemezler mi?..

Türkiye’de maalesef belirleyemez… Sözgelimi bizde seçimlere üç gün kala, açıkça hangi partiyi desteklediğini birinci sayfa manşetiyle yazabilecek bir gazete var mi?.. Tabii ki yok… Şimdi kimse çıkıp da “Gazeteler tarafsız olmalı ikitidara da muhalefete de eşit mesafede durmalı” filan demesin. Ya da her gazetenin kendi beklentisine göre yayınlandığı seçim anketlerini objektiflik diye yutturmasın. Açık açık hangi partiyi desteklediğini yazan yazan birkaç yazarın da bu kahramanlıkları aslında milletvekili olmak için yaptığını sonradan anladık…

Madem gazeteler birer canlı varlık, açık açık tarafını ilan etse ne kaybeder?.. Bence hiçbir şey kaybetmez aksine kazanır. Çünkü bilinçli okur, artık objektif gazetecilik kriterlerini gazetecilerden daha iyi anlar duruma geldi. Oysa “tarafsız” geçinenler, aslında “taraf” oldukları için “bertaraf” olmasalar da azar azar kan kaybediyor.
İngiltere’de tirajı 3 milyonu aşan The Sun gazetesi seçim günü hangi partiyi neden desteklediğini manşetten açık açık yazabiliyor. Lafı gevelemeden net ifadelerle hangi partinin ülke için daha iyi olacağını anlatıyor. (Tabii gazetenin patronu Murdoch‘un, genelde kazanacak ata oynaması tamamen tesadüf!..) Basının yeterince özgür olduğu bir ortamda (mesala İngiltere) ertesi gün o parti kaybetse de gazete üzerinde bir hükümet baskısının olmayacağını varsayıyoruz… Peki ya aksi olursa… Hakikaten görüşlerini samimiyetle açıklayan bir gazeteye (mesela Türkiye’de) hükümet seçim ertesi baskı yaparsa ne olur?.. Kesinlikle bundan kötüsü olmaz. Lafı eveleyip geveleyen bir gazeteyi, iktidardan önce okuru cezalandırır (Evet, evet Türkiye’de bile.) Üstelik samimiyetsizlik medyada çok kolay hissedilir. Fakat gazeteci ve televizyoncuların çoğu da bunun hiç anlaşılmadığını zanneder. İktidar yanlısının da, muhalefeti destekleyenin de samimi olmayanı okurdan sadakat bulamaz. Gazetelerin marka imajları da tirajları da bu nedenle günden güne erimiyor mu?..
Bulmaca ilaveleri, iddaa tahminleri, magazin ekleri ve seri ilanlarla gazete satmak başarıdır. Buna rağmen “okur sadakatinin” ve keskin bir “marka imajı”nın kalmadığı bu ortamda yüzergezer tirajlarla bu büyük gemiler kolay kolay yürümez…

THE SUN’IN AMPÜLLÜ MANŞETİ
Bu ampulün Ak Parti’yle tabii ki bir ilgisi yok. 1992’de İşçi Partisi’ne karşı Muhafazakarlar’ı destekleyen The Sun, seçim günü İngiltere tarihine geçecek bir manşetle çıktı: Bugün eğer seçimi Kinnock kazanırsa ülkeyi son terk eden lütfen ışıkları kapatsın…

POSTER DEĞİL BİRİNCİ SAYFA
The Sun, üç dönem Blair liderliğindeki İşçi Partisi’ni destekledikten sonra 2010’da tekrar Muhafazakarlar’a döndü. ABD’deki seçim kampanyasından da etkilenen gazete, seçim arefesi Obama’nın “Tek Umudumuz” sloganlı afişini David Cameron‘a uyarlayarak çıktı.

KARARLI VE SAMİMİ GAZETE
1 Eylül 2010 İşçi Partisi’nde kongre günü. Daily Mirror rengini açıkça belli eden bir manşet attı. Parti liderliği için David Miliband‘i destekleyen gazete, Normandiya Çıkarması’na ithafen David’in adından türetme D-Day başlığı ile çıktı. Onu sadece parti lideri olarak değil geleceğin başbakan olarak görmek istediklerini anlatan bir de başyazı yayınlandı. David, kongreyi yüzde birden az oy farkıyla kardeşi Ed Miliband’a karşı kaybetti.