artwork

İnan ki mümkün!

7 yıl önce

0

Ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu konu, ki bu düşüncemde yalnız değilimdir; “ar-ge” ve “yaratıcılık”. Çeşitli mevzuatlarla verilen teşviklere rağmen halen istenilen noktada değiliz.

Bazen arkadaş sohbetleri esnasında çoğunun bilinçsiz olduğunu düşündüğüm o kadar büyük laflar edilir ki; “mümkün değil!”, “bizde ancak bu kadar olur işte!”, “hayatta olmaz!”, “bana göre değil”, “biz yapamayız, millet yapar abi”.

Kişinin kendisine ve içinde yaşadığı topluma yapabileceği en büyük kötülüklerden biridir, kendine olan inançsızlık. Bu tarz konuşmaları yapanların “zehirleyici” etkisi olduğunu düşünürüm. Çevrelerine negatif düşünce yayarlar. Büyük küçük hayalleri olanları “neden bunu yapamayacakları” konusunda ikna etmeye çabalarlar kendi inançsızlıklarının esiri olmuş bir dünya görüşüyle.

Bir nesil kendi kapasitesini azımsayarak, yabancıların üstünlüğünü kabul etmiş bakış açısıyla ve onlara hayranlıkla büyüdü. Bu da kanımca, “yaratıcılık” konusunda kendini geliştirmiş bir jenerasyona sahip olma konusunda ciddi zaman kaybetmemize sebep oldu. Neyse ki, ‘‘Z kuşağı’’ dediğimiz yeni nesilin bu tür negatif dayatmaları kabul etmeye razı olmaması sayesinde, bu açığı hızla kapattığımızı görüyorum. Özellikle iletişim, reklam ve eğlence endüstrisinde.

Geçen aylarda Türkiye’de yapılan İnovasyon Haftası’na konuşmacı olarak katılan Bionics’in kurucusu Hugh Herr’in TED konuşmasını yeni izledim. Yamaç tırmanışı yaparken başına gelenler sonrasında hayatındaki olumsuz değişime karşı verdiği cevap herkesin örnek alması gereken bir hikâye niteliğinde. Yani birçoğumuzun “hayatta olmaz” diyebileceği türden.

Bacaklarının dizden aşağısını kaybettikten sonra, yaşamak zorunda kalması beklenen çaresizlik karşısında yaptığı eleştiri beni çok etkiledi; “İnsanların engelli olmalarının ya da böyle kalmalarının sebebi teknolojinin yetersizliğinden, insanların engelli olmalarından değil” diyerek eğitimine ve kariyerine bilim insanı olma yolunda yön vermiş ve insan vücudunun bir parçası gibi hareket eden elektromekanik uzuvlar üreten bir şirket sahibi olmuş yıllar içinde.

Sonuç inanılmaz. Sinir sistemi ile bağlantısı kurulmuş elektromekanik bacakları sayesinde normal bir insandan daha sağlam basıp, tırmanıp, daha az kuvvet harcayarak daha zor tırmanışları yapar hale gelmiş. Daha kuvvetli, daha hızlı, daha verimli çalışan bir insan haline dönüştüğünü söylüyor kendisinin. Yani insan doğasının biyolojik kapasitesinin üstüne çıkartmış vücudunu. Hayata dair ilham verici bu konuşmayı izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğuna inandığım konu, ki bu düşüncemde yalnız değilimdir, “ar-ge” ve “yaratıcılık”. Çeşitli mevzuatlarla verilen teşviklere, özendirmelere rağmen halen istenilen noktada değiliz. Zira günlük hayatta mücadele ettiğimiz o kadar konu var ki. Siyaset desen, evlerin içinde neredeyse aile sorunu haline gelmiş; kargaşa/savaş/terör desen, televizyon açtığımızda tek gündem tüm kanallarda.

Ama inancımızı kaybetmemeliyiz. Bu şekilde konuşanları da tersine çevirmeli, kendisine ve içinde bulunduğu topluma inanan bireyler olmalarını sağlamalıyız. Bu hepimizin görevi.

Dünya Kadınlar Günü’nde kaleme aldığım bu yazımda şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık yarısı kadın. Yani kadınların iş ve sanat dünyasının çeşitli alanlarından uzak kalması, sahip olduğumuz akıl ve yaratıcılık potansiyelinin yarısını kullanamadığımız anlamına gelir. Bu da kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Bazı kadınlar, kadınlara pozitif mahiyette de olsa ayrımcılık yapılmasına –haklı olarak- bozuluyor ama iş dünyasındaki eşitsizlik giderilene kadar kadınlara pozitif ayrımcılık yapılmalı ve potansiyelimizi tam kapasite kullanır hale gelmeliyiz.

“Abi, millet Mars’a gidiyor, biz neyle uğraşıyoruz” demeyelim. Mars’a biz de nasıl gideriz onu düşünelim.

Murat Çolakoğlu
PwC Türkiye Şirket Ortağı
Eğlence ve Medya Sektör Lideri

Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye Mart 2017 sayısında yayımlanmıştır.