artwork

Danışmanlarınıza kulak verin

7 yıl önce

0

Airbnb Pazarlama Sorumlusu Jonathan Mildenhall, profesyonel hayatında önemli bir yere sahip iki kadını ve onların danışmanlığı sayesinde neler öğrendiğini anlatıyor.

Benim için çok özel olan iki kadından öğrendiğim son derece temel iki ders var. Birini ilk defa 1990’da tanıştığım ve McCann-Erickson’da çalışan Sarah Patterson’dan, diğerini de Coca-Cola’nın pazarlamasında beraber 6 yıl çalıştığım Wendy Clark’tan öğrendim.

Yeteneğe yatırım yapın çünkü yetenek de size yatırım yapacak

Sarah benim için en büyük şanslardan biri oldu. 1990’da Manchester Politeknik’ten mezun olmuştum. Kariyer danışmanım beni her ihtimale karşı uyarmış ve: “Jonathan, reklamcılık sektörü; beyaz, orta sınıf ve sadece Oxbridge’den olan kimseleri işe alıyor, hayal kırıklığına uğrayacağından çok endişeliyim” demişti ki ben bu arada Londra’da dört ajansa başvurmuştum bile.

Sarah ile tanıştığım andan itibaren, benim henüz sahip olduğumu bilmediğim bir potansiyeli gördüğünü hissettim. Sürecin her aşamasında bana koçluk yaptı. İş teklif etmek için aradığında dedi ki: “Jonathan, diğer adaylar gibi değilsin ama hepimiz sende farklı ve cezbedici bir şey olduğunu kabul ediyoruz, bu yüzden tebrikler, sana programımızda bir yer sunmak isteriz.” Ve ben de McCann’ın lisansüstü programına katılan ilk etnik azınlığın içindeki yerimi almış oldum.

Sarah benim üstüme bahse girdi. Bunun karşılığında aldığı şey ise hayal edebileceğinden çok daha fazla çalışma, okuma, yaratma ve paylaşma oldu.

Sarah’nın haklı olduğunu kanıtlamak için ofise her gün bir mantra ile gittim. Bu sayede her gün ofisten çıkarken işimi de bitirerek çıktım. Sarah bana çok önemli bir ders verdi: Garanti bahisleri ya da kesin onaylanabilir şeyleri aramayı bırak! Haklıydı; bu tip risksiz ve garanti şeyler yerine, farklı ve kendi “standart” tanımını zorlayan, potansiyeli olan yetenekleri aramamız lazım.

Kariyerimde beni en çok başarılı hissettiren şeylerin neler olduğunu ne zaman düşünsem yarattığım değer, kazandığım ödüller ya da aldığım endüstri takdirinden ziyade –ki bütün bunlar için de minnettarım- en çok gurur duyduğum an işe alınmamdır.

Başkalarına göre o işte olmaması gereken pek çok insanı işe aldım. İçgüdülerimi dinlemeyi ve yeteneklerimi izlemeyi öğrendim. Ve böylece ofisteki kadınlar da erkekler de “Jonathan’ın doğru olduğunu kanıtla” düşüncesiyle ofise geldiler. Şunu çok rahat ve emin bir şekilde söyleyebilirim; eğer böyle bir ekibiniz varsa bir lider olarak başarısız olma ihtimaliniz yok!

Şimdi endüstriye baktığımda, beni asla hayal kırıklığına uğratmamış çok sayıda lider, yönetici, girişimci, ajans başkanı ve kadın yaratıcı yönetmen görüyorum.

Telefondan uzaklaş

Sanırım bir başka yöneticinin Wendy Clark’tan daha fazla etkisi olamazdı. Gezegenin en yetenekli liderlerden biri. Ve galiba The Coca-Cola Company’de altı yıl birlikte vakit geçirebildiğim için her zaman kendisine minnettar kalacağım. Beraber çalışmaya başladığımızda Coca-Cola’da yetenekli ve yaratıcı bir pazarlamacı olduğuma dair bir üne sahiptim. Ancak aynı zamanda da biraz fazla uç bir noktaydım.

Wendy, çalışırken içine girdiğim tüm durumları (toplantılarda, birebir, ajans görüşmelerinde, e-posta yazışmalarında) gözlemleyerek birkaç ay boyunca bana koçluk yaptı. Bir gün beni ofisine çağırdı ve hayatımdaki en büyük dersi verdi. Saygı duyduğum ve bir o kadar da hayran olduğum o acımasız dürüstlüğü ile en büyük gücümün yani tutkulu, net ve yaratıcı bir şekilde iletişim kurma yeteneğimin e-posta kullandığımda büyük bir zaaf olarak bana döndüğünü söyledi.

İnsanlar beni gördüklerinde ya da sesimi duyduklarında iyi niyetli bir yaklaşım sergilediğimin farkındalar. Ama aynı dili ve ifadeyi e-postada kullandığım zaman istenmeyen sonuçlara neden olabileceğini belirtti. Farklı ekiplerle kurduğum iletişimle gelen saygının, tolerans hakkının e-posta ile görüştüğümde nasıl da tükendiğini gösterdi.

Bence çok ilginç bir geri bildirimdi. Ama daha sonra biraz daha derinlere inerek benimle başarılı olacağını düşündüğü bir tekniği paylaştı: “Jonathan, senin gibi ben de insanlardan günde bir düzine e-posta alıyorum. Ve ben de senin gibi tepkiler verip itibarımı zedelemekten başka bir şey yapmıyordum. Ama e-posta okurken duygusal tepkilerimi kontrol etmeyi öğrenmek için kendimi geliştirdim.”

Şimdi beni sinir eden ya da kızdıran bir e-posta aldığımda nasıl bir tepki verdiğimin farkındayım. Bu yüzden de hemen kendime yüksek sesle “telefondan uzaklaş” diyorum. Telefonu bir kenara koyuyorum, ufak bir yürüyüşe çıkıyorum ya da kendime Diet Cola alıyorum. Bu zamanı sadece 5 dakika bile olsa yaratmak o e-postaya daha az duygusal ve çok daha az yıkıcı bir şekilde cevap vermemi sağlıyor. Bunu bir mantra haline getirdim ve ne zaman e-postamda beni sinirlendiren bir şey görsem hemen kendime “telefondan uzaklaş” diyorum.

Jonathan Mildenhall

Airbnb Pazarlama Sorumlusu

Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye Eylül 2017 sayısında yayımlanmıştır.