artwork

Kahramanlar: Stanley Kubrick

8 yıl önce

0

Her bir filmi, o türü yeniden yarattı, her biri farklı ama aynı zamanda harika olan ve obsesif duruşuyla bilinen yönetmen, vizyonundan hiç şaşmadı.

2001: A Space Odyssey’i vizyona girdiği gibi izledim. Yapıt, 50’lerin ve 60’ların başlarında vizyona giren bilim kurgu filmlerini izleyerek büyüyen benim daha önce hiç görmediğim bir şeydi. O filmde ağzımı bir karış açık bırakan özel efektler ve neyin ne olduğunu anlayamadığım bir senaryo vardı. Filmin sonundaki saykodelik sahne, arkadaşlarımla birlikte Hampstead Heath’te hafta sonları yaşadıklarıma benzer bir deneyim sundu… Elbette ebeveynlerimle değilken öyle bir deneyim yaşıyorduk. Yani benim Stanley Kubrick konusundaki ilk yaklaşımım saygılı ve sığ. Onun filme yaklaşımının ilham alınacak bir şey olduğunu sonradan fark ettim.

 

Kız kardeşim, Kubrick’in kızıyla aynı okula gidiyordu. Ben 14 yaşındaydım ve o dönem bir orkestram vardı  (ki bu ekiple birlikte aynı riff’e sahip 2 veya 3 şarkı çalabiliyorduk) Kız kardeşim aracılığıyla Stanley’nin kızı Anya’nın doğum günü partisinde onların Hertfordshire’daki evinde çalmak için teklif geldi. Biz inanılmaz gürültülü ve korkunç çalıyorduk. Gizli gizli de olsa, o ulu adamın aramıza katılıp bizim kakofonimize dahil olmasını istiyordum. Ama o katılmadı. Başka bir zaman babam, kız kardeşimi Kubrickler’in evinden almaya gitti. Babam otomobili yanaştırırken Stanley, bahçede birkaç gül buduyordu. Babama, şoför olup olmadığını sordu, babam ‘Hayır’ dedikten sonra onun bahçıvan olup olmadığını sordu. Bu benim Stanley ile olan kişisel bağlantımın sonuydı.

Sinemaya merak sardıkça onun işlerini daha iyi öğrenmeye başladım. Killing’in, üzerimde güçlü bir etkisi oldu. Spartacus, Lolita, A Clockwork Orange ve Shining, yönetmeye başlamadan önce sevdiğim filmlerdi. Bütün bu filmler birbirlerinden tamamen farklıydı ve her biri de muhteşemdi.

Bazı sinema eleştirmenlerinin bazı işlerinin bazı bölümleriyle ilgili sorunu olabilir. Eğer benim onun herhangi bir kararını sorgulamam gerekirse o da Barry Lyndon’da Ryan O’Neal’ın oynamasıdır, ama tabii ben hangi cüretle böyle bir şey diyebilirim ki? Stanley’nin filmlerinin olayı, bu filmlerin onunla çok ilgili olması durumundadır. Başkalarının onun işine karışmasından nefret eder ve bunlara şüpheyle yaklaşırdı. Yaptığı filmlerin her açıdan kendisi tarafından yapılmasını isterdi ve onun ürettiği işler tamamen Stanley’di.

Spartacus’u yönetirken çok karışıldığı için derinden yaralanmıştı. Daha sonra bütün filmlerini kendisi yönetti, kimseye cevap vermek istemedi. Fakat bütün itirazlarına rağmen Spartacus muazzam bir film.

Onun metodu şöyleydi; bir fikre sahip olmak, onu anlamak, daha sonra film üretim pratiklerini geliştirmek, efektler ve özel ekipmanlarla tamamlamak. Her zaman fikre itaat ederdi. Bunun sonucunda da yeni teknikler, Nasa için geliştirilen düşük ışıkta çalışan lensler ya da 2001’deki gibi zihin açıcı diyaloglar geliştirmek gibi adımlar atılırdı. Ben de her zaman bunu yaptığımı söylemek isterdim. Ama özellikle müzik videolarını yaptığım zamanlarda, yeni bir tekniği keşfetmenin ve bu tekniğe uygun bir fikir geliştirme tuzağının içine düştüm. Eskimiş bir teknikle kotarılan harika bir hikaye, inanılmaz bir teknikle geliştirilen zoraki bir fikirden daha iyidir.

Stanley’nin bütün filmleri o film türünü alıp, ayırdıktan sonra daha önce hiç yapılmadığı kadar iyi bir biçimde yapılması temeline ve düzenine dayanıyor. Onun cerrah gibi film yapım sürecini farklı açılarından ele alması inanılmayacak ölçüde obsesifti fakat bütün filmleri işte bu sebeple dahiyaneydi.

En sevdiğim filmi, nükleer silah yarışı paranoyasının altında yaratılan Dr. Strangelove’dı. Stanley bu filmi bir komedi olarak yapmaya karar verdi ve bir başka kahramanım olan Terry Southern ile birlikte senaryoyu yazdı. Sidney Lumet’nin Failsafe’i de benzer bir konu üzerinde yapılmıştı. Güzel ve ağırbaşlıydı. Dr. Strangelove’da Peter Sellers’ın farklı rollerdeki performansı tek kelimeyle mükemmeldi. Film içerisinde sıkıcı ya da konuyla ve ruhla alakalı en ufak bir sahne yoktu.

Stanley’nin dikbaşlılığını, onun yaratıcı doğasını kıskanırım. Hatası olsa da sulandırılmadan tek bir fikre inanırdı. O biriciktir. O akla yatkın olmayanı kullanırdı, deneyseldi ve ezber bozardı. Ben onun gibi bir hayat ve kariyer sürdüm mü? Hayır, ama ben Stanley Kubrick olduğumu iddia etmiyorum, sadece tek bir Stanley vardı.

Daniel Kleinman 
Rattling Stick’in Yönetmeni ve Kurucu Ortağı

*Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye Haziran 2016 sayısında yayınlanmıştır.

Senin için
Tümünü göster
Yeni Renault Captur’un Dünya Lansmanı Gerçekleşti

İçten yanmalı ve hibrit motor seçenekleriyle tanıtılan yeni Renault Captur...