artwork

Jeremy Bullmore sorularınızı cevaplıyor-2

7 yıl önce

0

Tecrübeli reklamcı Jeremy Bullmore her ay sektörden gelen sorulara kendi eğlenceli diliyle yanıt veriyor.

Sevgili Jeremy, İsveç bir rüya gibi günde altı saat çalışma sistemini uyguluyor. Bu, çoğunlukla hafta sonları benim fazladan çalıştığım saatlerin toplamı kadar ediyor! Çalışma şeklimi değiştirirsem aynı işi daha az saatte yapmam mümkün mü? Bunun için herhangi bir ipucu? Günde altı saat çalışma reklam dünyasında mümkün mü?

Yaptığımız işi bitirmek için ayırdığımız zamanı ölçerek ondan elde ettiğimiz değeri de ölçebileceğimiz yalanına sıkıca tutunmamız çok acıklı.

Mesai kartları reklam ajanslarında ilk sunulduklarında, elinde not tahtası olan bir adam bir metin yazarına 30 saniyelik bir reklamı yazmasının ne kadar zamanını aldığını sordu. Hiç tereddüt etmeden metin yazarı hemen karşılık verdi: “6 saat 23 dakika.” Adam başını salladı, rakamları not defterine yazdı ve daha sonra çalışma tablosuna eklendi.

Altı ay sonra, yönetici danışmanı verdiği raporda ajansın fazladan üç metin yazarına sahip olduğunu bildirdi. (Muhtemelen de öyleydi ama bunun 30 saniyelik reklam yazmak için ihtiyaç duyulan zamanla hiçbir ilgisi yok.)

Her zaman geç kalan muhteşem Bernard Gutteridge, çoğunlukla mesai kartında tüm bir sabahı “Neye Koyulmayı Düşünmek” maddesi ile dolduruyordu (ya da daha çok bir öğleden sonrasını).

Neye koyulmayı düşünmek saat başı ücretlendirilen bir reklam insanı için tamamen yerinde bir kullanım. Ya da belki bir stenograf için.

Günde sekiz saat çalışma bir yalan. Günde sekiz saat çalışma ile iş bitmiyor. Sadece iş günü bitiyor ve insanlar sekiz saat çalışma için para alıyor. Çoğunlukla bu onların üç saatini alıyor veya 16 saatini. Günde altı saat çalışsak da, 17 saat çalışsak da, iki saat çalışsak da durum tamamen aynı olurdu.

Sevgili Jeremy, kitap okumayı çok seviyorum ancak hiçbir zaman hepsine ayıracak zamanı bulamıyorum. Hangilerine daha fazla zaman ayırmalıyım? İşletme üzerine mi? Yaratıcılık ve işimle ilgisi olan başlıklara mı? Veya romanlara mı?

İlginç bir mesleğe sahip olacak kadar şanslıysan eğer senin için değerli olacak kitaplar bunun hakkında olmayacak.

James Webb Young’ın 70 yıl önce yazdığı gibi “Reklamcılık hakkındaki kitaplar, reklamcılık hakkında değil.” Bunu söyleyen de reklamcılık üzerine yazılmış en iyi kitaplardan birinin yazarı.

İşletme üzerine yazılmış bazı çok iyi kitaplar var ama biraz daha iyi olanlar bile 5 bin kelimelik yazılar olarak çalışmaya başladıklarında bırakılsaydılar daha iyi olabilirlerdi. Kitap yayıncıları 5 bin kelimelik yazılardan para kazanamazlar, bu nedenle edebi bir botoks çeşidi için kitapların yazarlarını (ya da onlar adına yazan kişileri) tatlı sözlerle kandırıyorlar. 5 bin sade ve bilgi dolu kelime, 80 bin şişirilmiş ve kendini tekrarlayan kelimeye dönüşüyor.

Bazen 300 sayfalık bir kitabın sadece başlığı ve alt başlığı kitapta değerli olanı sana anlatabiliyor. Biyografileri sormadın. Otobiyografilerden ziyade biyografileri kastediyorum. Donald Trump’ın otobiyografileri “Sözleşme Sanatı”, “Nasıl Zengin Olursun”, “Büyük Düşün”, onun nasıl başkan olduğunu anlamana yardımcı olabilir ama bunun dışında başka hiçbir şeyi anlamana yardımcı olmaz. (Onun adına yazan kişi çoğunu kendisinin yazdığını iddia ediyor ama kuşkusuz onları Trump tarafından yazılmış gibi okuyorsun.)

Sadece bir kitap türü seçmen gerekiyorsa eğer tanınmış ve anlaşılması zor insanların titiz ve aklı başında profesyonel biyografi yazarları tarafından yazılan iyi ve tarafsız biyografilerini tavsiye ederim. Azizlerin hayat öyküsünden fazla bir şey öğrenemezsin. Bir bilim insanının ya da askerin ya da mühendisin ya da bestecinin iyi bir biyografisi hiçbir zaman bilim insanları, askerler, mühendisler veya bestecilerle sınırlı kalmıyor. İyi anlatılmış dikkate değer hayatlar sürekli olarak herkes için geçerli olan ortak konulara ve evrensel derslere sahipler. Kuşkularını, önyargılarını, güvensizliklerini, içe bakışlarını fark edeceksin. Bazı sayfalarda teselli, bazılarında ilham bulacaksın. Ve para kazanmak için yaptığın şeyle hiçbir ilgisi olmayacak.

 

Bu yazı ilk olarak Campaign Türkiye Nisan 2017 sayısında yayımlanmıştır.